Ramazan’da On Günde İki Hac, İki Umre Sevabı!

RAMAZAN ÖZEL

Ramazan’dan en güzel şekilde istifâde edebilmek için; gündüzleri oruç tutmanın yanında, geceleri de ibâdetlerle ihyâ etmek, her türlü mâlâyânîden sakınarak duâ ve zikir ile dilimizi, istiğfâr ve gözyaşı ile de kalbimizi yıkamak gerekir. Son on günde îtikâfa girmek ise mühim bir sünnet-i seniyyedir. 

İtikaf sözlükte bir yerde bekleme, durma ve kendini orada hapsetme demektir. Fıkhi terim olarak itikaf; akıl bâliğ veya temyiz kudretine sahip bir Müslümanın beş vakit namaz kılınan bir mescitte ibadet niyetiyle bir süre durması anlamına gelir.

İtikâf, Kur’an ve sünnetle sabittir.

Kur’an’da Ramazan ayının gecelerinden söz edilirken; “… Camilerde itikâfta iken de hanımlarınıza yaklaşmayın…”[1] buyurulur. Başka bir ayette itikâf ibadetinin daha önceki ümmetlerde de yapıldığına işaret edilir.[2]

Hz. Peygamber’in özellikle Ramazan içinde ve Ramazan’ın son on gününde itikâf yaptığını bildiren çeşitli hadîs-i şerîfler vardır. Hz. Âişe’nin şöyle dediği nakledilmiştir:

“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ramazan’ın son on gününde itikâf yaparlardı. Bu durum vefat zamanına kadar bu şekilde devam etmiştir. Daha sonra Hz. Peygamber’in zevceleri itikâfı sürdürmüşlerdir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 67, 129; bk. Buhârî, İ’tikâf, 1-18; Ezân, 12, 135; Hayz 10; Müslim, İ’tikâf, 1-6; Ebû Dâvud, Ramazân, 3; Savm, 77)

Ebu Hanife’ye göre içinde beş vakit namaz kılınan her mescidde itikâfta bulunmak caizdir. Ebu Hanife ve İmam Mâlik’e göre itikâfın nâfile olarak en azı bir gündür. Ebû Yusuf en az süreyi, bir günün yarıdan çoğu olarak belirlerken İmam Muhammed itikâf için bir saati de yeterli bulur. Mescitteki itikâf erkeklere mahsustur. Kadınlar evde mescit edindikleri bir yerde itikâfta bulunabilir.

İTİKAFIN ÇEŞİTLERİ

1- Vacip olan itikâf: Adak olan itikâf vaciptir. Bu, en az bir gün olur ve gündüz oruçla geçirilir. Hz. Ömer, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e, “Cahiliyye devrinde Mescid-i Haram’da bir gece itikâfta bulunmayı adamıştım; ne yapayım” diye sormuş Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; “Adağını yerine getir” buyurmuştur.[3]

2- Sünnet olan itikâf: Ramazan’ın son on gününde itikâfa girmek sünnettir. Hz. Âişe’nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem orucun farz kılınmasından ömrünün sonuna kadar Ramazan aylarının son on gününde itikâfa girmiştir.[4] Bir yerleşim merkezinde bulunan müslümanlardan birisi bu sünneti yerine getirirse, diğerleri üzerinden bu görev düşer. Bu duruma göre, her yerleşim birimi için itikâf sünnet-i kifâye hükmündedir. Bir kişinin bunu yapması o beldedeki diğer müslümanları sorumluluktan kurtardığı gibi Cenâb-ı Hakk’ın, itikâf yapanın ecrini diğer belde müslümanlarına da vereceği umulur.

3- Müstehab (mendub) olan itikâf: Vacip ve sünnet olan itikâfların dışında itikâfa girmek müstehabdır. Bunun belirli bir vakti yoktur. Hatta mescide giren kimse çıkıncaya kadar itikâfa niyet ederse orada kaldığı sürece itikâfta sayılır. Bu itikâfda oruç şart değildir. Bazı müctehidlerin, itikâf süresinin bir saat bile olabileceği görüsünde bulunduklarını yukarıda zikretmiştik.

İTİKAFI BOZAN DURUMLAR

1- Cinsî ilişkide bulunmak. Kur’ân-ı Kerîm’de; “Mescidlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın ”(el-Bakara, 2/187) buyurulur.

2- Herhangi bir ihtiyaç yokken mescitten dışarı çıkmak.

3- Bayılmak.

İtikâfa giren kimse mescitten ancak şer’î, zaruri ve tabiî ihtiyaçları için çıkabilir.

İtikâfa giren kimsenin bulunduğu mescitte cuma namazı kılınmıyorsa, cuma namazını kılmak üzere başka bir mescide gitmesi, küçük ve büyük abdest bozmak için mescitten dışarı çıkması tabiî bir ihtiyaçtır.

İçerisinde bulunduğu mescitten zorla çıkarılması ya da şahsı ve eşyası hakkında korkusu sebebiyle başka bir mescide taşınmak için çıkması ise zarûrî ihtiyaç sebebiyle çıkıştır.

Bunların dışında mescitten çıkmak itikâfı bozar. İtikâfta olan kimsenin yemesi, içmesi, uyuması ve ihtiyacı olan şeyleri satın alması mescitte olur.

Dipnotlar:

[1] el-Bakara, 2/ 187

[2] el-Bakara, 2/125

[3] Buhârı, i’tikâf, 16; Ahmed b. Hanbel, ll, 10

[4] Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 67, 129

Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları