Ramazan’da Nefis Terbiyesi

Oruç

İlâhî rahmetin âdeta tuğyân ettiği bir rahmet mevsimi olan Ramazân-ı Şerîf, rûhâniyeti nefsâniyete gâlip getirmenin en feyizli zamanıdır. Ramazan ayı, nefsin tezkiye ve terbiye edildiği bir takvâ mektebidir. Zira bu ayda tutulması farz kılınan oruç ibadeti, bir bakıma, nefsâniyeti dizginleyerek rûhâniyete seviye kazandırma tâlimidir.

İnsanda rûhâniyet ve nefsâniyet, bir terâzinin iki kefesine benzer. Biri hafiflediğinde diğeri ağırlık kazanır. Gönüller fânî hazlardan uzaklaşmadıkça bâkî lezzetlere kavuşamaz. Tıpkı çocukların sütten kesilmedikçe yüksek gıdâlara ve hayâtî lezzetlere eremedikleri gibi.

Bunun içindir ki Mevlânâ Hazretleri:

“Ramazan geldi, artık maddî yiyeceklerden elini çek ki, gökten mânevî rızıklar gelsin. Bu ay, gönül sofrasının kurulduğu aydır. Gönlün, bedenin hatâlarından kurtulduğu aydır. Gönüllerin aşk ve îmân ile dolduğu aydır.” buyurmuştur.

“BEN ORUÇLUYUM!”

Oruç, sabır tâlimidir. Nefsin isteklerini frenleyebilme irâdesinin kazanılmasıdır. İnsanın nefsine hâkim olabilmesi, ilâhî imtihanlardan muvaffakıyetle geçebilmenin en mühim sırrıdır. Öyle ki; öfkeyi yenebilmek, affedebilmek, fedâkârlık ve ferâgat gibi yüksek fazîletler, hep nefsin îtirazlarını susturabildikten sonra gerçekleşebilir.

Oruçluyken bilhassa "öfkeyi yenmek" zarûrîdir. Zira açlık asabîliği içinde birtakım nefsânî davranışlara sürüklenmek, orucun rûhâniyetini zedeler. Bunun için Efendimiz (s.a.):

“Hiçbiriniz (bilhassa) oruçlu olduğu gün, çirkin söz söylemesin ve kimseyle çekişmesin. Eğer biri, kendisine söver veya çatarsa; «ben oruçluyum» desin.” buyurmuştur. (Buhârî, Savm, 9)

RÛHUN İHRAM GİYDİĞİ AY

Sabır ayı olan Ramazân-ı Şerîf’te tutulan oruç, âdeta rûhun giydiği bir ihram gibidir. Nasıl ki ihramda refes, fısk ve cidâl yasaksa, tıpkı bunun gibi, şehevî arzular, fısk u fücûr, münâkaşa ve bir gönle diken batırmak da, orucun ecrini zâyî etmektir.

Yani oruç, sadece midenin belli bir müddet açlığından ibaret değildir. Günahlara karşı; ele, dile, göze, kulağa, velhâsıl bütün uzuvlara oruç tutturulmadan, orucun kemâline erilemez.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 364