Ramazan Ayının Faziletleri

RAMAZAN ÖZEL

Evlerimize bereket getiren, gece hayatımızı gündüze çeviren Ramazan ayının önemi ve faziletleri.

Lûtuf ve keremi bol, inâyet ve ihsanı sınırsız olan, kuluna saymakla bitiremeyeceğimiz nîmet, hayır ve ikramlarda bulunan, bizleri bir Ramazan ayına daha kavuşturan Rabbimize nihayetsiz hamd ü senâ ederiz.

Sayılı nefeslerimize, kısa ömrümüze bir Ramazan ayını daha lûtfederek nasîb etmesi, iki aydır tekrar etmiş olduğumuz, “Receb ve Şaban ayını bizlere mübârek kıl ve bizi Ramazan ayına ulaştır!” duâsının kabulüne işarettir ki, başlı başına bir şükür vesîlesidir.

Ramazan her hâliyle rahmet ve berekettir. İhyâ edene, bir ömür içinde nice ömürler verilir. Nitekim Rabbimiz de öyle buyurmuyor mu?

“Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Ka­dir gecesi, bin aydan hayırlıdır.” (el-Kadir, 1-2)

Bin ay, yani 82 yıllık bir ömür… Her yıl, bir ömür gizli bir gecede… Bulup değerlendirebilen, ömür içinde ömür kazanmış olmuyor mu?

Gönüllerimize ferahlık veren, ruhlarımıza âb-ı hayat olan, hânelerimize bereket getiren, gece hayatımızı gündüze çeviren Ramazan ayının gelmesi ile bütün mü’min gönüller bayram yeri…

RAMAZAN AYININ FAZİLETLERİ

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Ramazan ayının faziletlerini şöyle haber vermiştir:

“Eğer kullar, Ramazan ayındaki faziletleri bilmiş olsalardı, bütün senenin Ramazan olmasını temennî ederlerdi.” (Taberânî, el-Kebîr, 22/389)

“Ramazan ayının diğer aylara göre fazileti, Allah Teâlâ’nın, mahlûkâtı üzerine yüceliği gibidir.” (Abdülkadir Geylânî, Gunye, I/229)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Ramazan ayını “Ümmetimin Ayı” diye vasıflandırmıştır. Ümmet-i Muhammed’in de bu güzîde zaman diliminin her ânını dolu dolu geçirmesi büyük önem arz etmektedir. Kişi muhasebe yaparak, tevbe ve istiğfarda bulunarak, kendini Ramazan’a hazırlamalıdır.

İster istemez herkes bir yıl boyunca az veya çok günah işlemiş, farkında olarak veya olmadan gaflete dalmış, kulluğuna halel getirecek hâl ve davranışlarda bulunmuştur. Bu sebeple bunları tek tek düşünüp, Rabbine arz etmeli, tevbe ve istiğfar ile gönlünü temizlemeli ve Rabbine sığınmalıdır. Şemseddîn-i Sivasî Hazretleri ne güzel söyler:

Vâsıl olmaz kimse Hakk’a cümleden dûr olmadan

Kenz açılmaz şol gönülde tâ ki pür-nûr olmadan

* * *

Sür çıkar gayrı dilden tâ tecellî kıla Hak

Pâdişah konmaz saraya hâne mâmûr olmadan

* * *

“Günahlarına tevbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.” (İbn-i Mâce, Zühd, 30) buyuran Peygamber Efendimiz bizlere gönül hânelerimizi nasıl mâmûr hâle getirebileceğimizi bildirmiştir.

Cenâb-ı Hak da Tahrîm Sûresi’nin 8. âyetinde:

“Ey îmân edenler! Tam bir sıdk ve ihlâs ile tevbe ederek Allâh’a dönün…” buyurmaktadır. Allâh’a dönmenin vaktidir, Ramazan…

Muhasebe ve tefekkürü müteakip samimiyet, pişmanlık, helâlleşme ve gözyaşı eşliğindeki yapılan tevbe ve istiğfarlar, Ramazan ayına “Bismillah” demenin güzel bir şeklidir.

Bu girişin ardından İnşirah sûresinin 7 ve 8. âyetlerinde buyrulduğu gibi, “Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve yalnız Rabbine yönel!” fermanı istikametinde yönümüzü Allâh’a dönüp hayır işlerine, sâlih amellere koşturmalıyız… Tâ ki hayatımızda boşa giden vaktimiz kalmasın!..

 Günümüzü, ayımızı, ömrümüzü gözden geçirmeli ve kalan günlerimiz için bu Ramazan’da güzel bir planlama yapmalıyız. Bu Ramazan ayını, ömrümüzün son Ramazan ayını yaşıyormuşuz gibi düşünür, hisseder ve dolu dolu yaşarsak kalan günlerimiz için de büyük ve sağlam bir başlangıç yapmış oluruz.

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-’dan rivâyet edildiğine göre; Rasûlul­lah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Ramazan’da diğer aylardan da­ha fazla (kulluk yapmaya) çalışır­dı. Ramazan’ın son on gününde de önceki günlerin­den daha fazla ibadet ederdi.[1]

Kur’ân-ı Kerîm’in indirildiği bu mübarek ayda, bizler de önceki Ramazan aylarında ne kadar tâat ve ibadet yaptıysak, bu Ramazan ayında üstüne daha fazlasını ilave etmeliyiz. Kur’ân-ı Kerîm okumayı bilmiyorsak, yaşımız kaç olursa olsun bu Ramazan’ı fırsat olarak görüp hiç çekinmeden öğrenmeye tâlip olalım.

Senenin diğer aylarında teheccüd namazı kılamıyorsak, Ramazan ayını büyük bir fırsat olarak görelim ve sahur vakitlerine beş dakika daha erken kalkarak gece hayatımıza teheccüd ibadetimizi ekleyelim.

Vakit namazlarımızı daha bir huşû içinde, ihlâsla kılmaya çalışalım. Varsa kaza namazlarımızı edâ edelim. Ramazan Ayı’na has olan Teravih namazlarımızı aksatmadan ve mümkünse cemaatle kılmaya gayret gösterelim.

Mâlum Ramazan ayı, oruç ayı… Orucumuzu zâyi etmeden tutmaya çalışalım. Oruç, bütün uzuvlarla tutulması gereken bir ibadettir. Harama bakmaktan, haram işitmekten, harama yürüyüp, harama el uzatmaktan Rabbimize sığınıp, mâlâyâniden uzak durmaya çalışalım. Buyrulmuştur ki:

“Nice oruç tutanlar vardır ki, açlık ve susuzluktan başka bir şey elde edemezler.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, II, 373)

Hakkıyla oruç tutanlar için Rabbimizin şu müjdesini, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bizlere bildiriyor:

“Âdemoğlunun işlediği her hasene/hayır ve ibâdet, on mislinden yedi yüz misline, Allâh’ın dilediği sayıya kadar artırılır. Fakat oruç böyle değildir. Çünkü oruç, Benim (Allah) içindir. Onun mükâfatını Ben veririm…” (Müslim, Sıyâm, 164)

SADAKA VE ZEKAT VERMENİN EN GÜZEL ZAMANI

Başta Fıtır sadakası olmak üzere, orucun da katmış olduğu şuur ile birlikte ihtiyacı olan kimselere, sadaka ve zekât vermenin en güzel zamanıdır Ramazan ayı… Mal ve mülkün sadece Allâh’a ait olduğunu öğreten oruç ibadeti, malların Allah yolunda harcandıkça değer kazanacağını da bizlere hatırlatmaktadır.

Her ibadet, nefis terbiyesinin bir vesîlesi iken, maalesef son yıllarda yaşanan iftar sofralarındaki şatafatlar, “Ramazan şenlikleri” adı altında kurum ve kuruluşlarca organize edilen helâl-haram hassasiyeti olmayan eğlenceler, gündüz kazandığımız orucun sevabını zâyi etmektedir.

Oruçlu olunan zamanlarda ise, insanlara karşı daha nazik, kibar ve anlayışlı olmamız gerekir. Herhangi bir sebeple bize karşı sesini yükselten kişiye mukabele ederken bile, “Ben oruçluyum!” diyerek her türlü nefsânî tartışma ve kavgadan uzak durmalıdır. Orucun bizi gerginleştirmesi, asabî yapması bir tarafa; bizi daha rakîk gönüllü, hassas ve merhametli yapması gerekir. Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:

“…Ramazan’ı idrâk edip de bağışlanmamış olan kimseye yazıklar olsun!..”[2]

Rabbimizden Cennet kapılarının açılıp, Cehennem kapılarının kapatıldığı, şeytanların zincire vurulduğu, “evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da Cehennem azabından kurtuluş” olan Ramazan ayını hakkıyla anlayıp idrâk eden, bu mübarek ayı ihyâ ederek bağışlanmış şekilde bu aydan çıkan kullardan olmamızı niyaz ederiz. Âmîn.

Dipnotlar:

[1] Bkz. Müslim, İ’tikâf, 8. Ayrıca bkz. Tirmizî, Savm, 72; İbni Mâce, Sıyâm, 57.

[2] Bkz: Hâkim, IV, 170/7256; Tirmizî, Deavât, 100/3545.

Kaynak: Merve Güleç, Şebnem Dergisi, Sayı: 182