Ramazan Ayında Neler Oluyor?

RAMAZAN ÖZEL

Oruç, nîmetlerin kadrini bildiren, şükrân hisleri uyandıran, yoksulların, çâresizlerin hâlinden anlama şuûru veren, nefsânî arzu ve temâyülleri bertaraf eden, maddenin esâretinden kurtarıp “sabır” denilen en yüksek ahlâkî bir meziyyete eriştiren bir ibâdettir.

Ramazan-ı Şerîf orucu, terâvih namazı, sahur ve seher uyanıklığı bakımından çok mühimdir. Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:

“Allâh -celle celâlühû-, size Ramazan-ı Şerîf orucunu farz kılmıştır. Ben de onun kıyâmını, yâni Ramazan gecelerinde terâvih kılmayı sizin için sünnet yaptım. Eğer bir kimse îmânlı bir yürekle ve sevabına ermek emeli ile Ramazan-ı Şerîf orucunu tutar, terâvih namazını kılarsa, anadan doğduğu gibi günâhlarından kurtulur.” (Ahmed bin Hanbel, Nesâî)

Hâliyle oruç ve namazın îfâsının kabûlünde kalbin seviye kazanması, yâni “huşû” şarttır. Namazlar, sür’atli kılınarak bir hazım vâsıtası, oruç da kuru bir açlık tâlimi olmamalıdır. Bunun içindir ki namaz ibâdetinde olduğu gibi oruçta da kulu hassâsiyet ve ihlâsa yönlendiren pek çok incelik vardır. Meselâ hadîs-i şerîfte buyurulan:

“İftarı acele ediniz; sahûru geciktiriniz!..” (Taberânî, Mûcemu’lKebîr, 25, 163) emri, bunlardan biridir.

Bu emir, ilâhî sınırlara riâyette incelik, dikkat ve rikkati ifade eyler. Yâni sahuru geciktirip orucun başladığı sınırda yeme-içmeyi kesmek ve iftar vakti girince de orucu hemen açmak, ilâhî emre hürmet ve teslîmiyet göstermektir. Aksi durumlar, yâni sahur ve iftar hassâsiyetinde olmamak, sünnete muhâlif bir gaflet tezâhürüdür ve makbûl değildir.

BİR BARDAK SU İLE DE OLSA...

Seherde açlığı gidermek olduğundan umûmiyetle iftar husûsunda bir aksama olmaz. Ancak sahur, tatlı uykuları terke bağlı olduğu münâsebetiyle ihmâle müsâiddir. Bunun içindir ki, bir bardak su ile de olsa sahur yapmanın ehemmiyetine bilhassa dikkat çekilmiştir. Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyururlar:

“Sahur yapınız; çünkü sahurda bereket vardır.” (Buhârî, Savm, 20)

Ramazan-ı Şerîf’in hakîkatine erebilmek için o mevsime mahsûs olan ğufrân yağmurlarından istifâde zarûrîdir. Zîrâ taşa veya denize yağan nisan yağmurunun hiçbir fâidesi yoktur. Ancak takvâ neş’esiyle bu şükrân ve ğufrân faslının tadını çıkarabiliriz.

Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:

“Ramazan ayı girdiği zaman cennet kapıları açılır; cehennem kapıları kilitlenir; şeytanlar zincire vurulur.” (Buhârî, Müslim)

Yâni beşerî suçlar ve günâhlar, gerçek oruç tutanlarda en asgarî bir seviyeye iner. Şeytanın şerri de biter. Ancak nefsin şerrine dikkatli olmak gerekir...

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslâm İman İbâdet, Erkam Yayınları