Peygamberimizin Yaptığı Umreler

Umre

Peygamber (s.a.s.) Efendimiz kaç defa umreye yapmıştır? Peygamberimizin (s.a.s.) yaptığı umreler.

Hz. Peygamber hicretin 6 ncı yılında, umre yapmak amacıyla, 1400 kişilik sahâbe topluluğu ile Hudeybiye’ye kadar gitmişti. Bu arada Allah’ın Elçisi rüyada, kendisini ve ashâbını güven içinde, başlarını tıraş ederek Mekke’ye girerken görmüş ve bu rüya, o yıl Kâbe-i Muazzama’nın umre için ziyaret edilebileceği şeklinde yorumlanmıştı.

Kur’an’da bu rüyadan şöyle söz edilir: “Şüphesiz, Allah, peygamberinin rüyasını doğru çıkaracaktır. Siz, Allah dilerse, güven içinde başlarınızı tıraş ederek veya saçlarınızı kısaltarak, Mescid-i Haram’a kesinlikle, korkmadan gireceksiniz..” [1]

Allah’ın Elçisi Hudeybiye mevkiine gelince, Mekke müşriklerinin umre ziyaretine izin vermeyecekleri anlaşıldı. Hz. Osman, elçi olarak Mekke’ye gönderilmiş, o da bir sonuç alamamıştı. Osman (r.a)’ın şehit edildiği söylentisi üzerine Allah’ın Rasûlü; “Artık, bu toplulukla savaşmadan geri dönemeyiz” dedi ve ashâb-ı kiramdan tek tek bey’at aldı. Onlar; “Ölmek pahasına da olsa savaştan kaçmamak ve kesinlikle çekinmemek üzere söz verdiler.” [2] Allah Teâlâ, Hudeybiye’de bir ağaç altında yapılan bu bey’ata katılanları övmüş ve bunlardan razı olduğunu bildirmiştir.[3] Buna “Bey’atü’r-Rıdvân veya Şeceretü’r-Rıdvan” adı verilir.

Müslümanların bu kararlı davranışını haber alan Mekkeliler, Amr Oğlu Süheyl’i elçi olarak gönderdiler ve görüşmeler sonunda, Hudeybiye Antlaşması yapıldı. Bu sözleşmenin bir maddesi şöyleydi: “Müslümanlar bu yıl Kâbe’yi ziyaretten vazgeçerek geri dönecekler, ancak gelecek yıl umre yapacaklar Mekkelilerin boşaltacağı kentte üç gün kalacaklar ve yanlarında yolcu kılıçlarından başka bir silah taşımayacaklar.” Hz. Peygamber bu antlaşma üzerine kurbanını keserek tıraş olmuş ve ihramdan çıkmıştır. Sahabe de kendisini izlemiştir. İşte Hudeybiye Antlaşması uyarınca, ertesi yıl yapılan umre, bir önceki yılda yarım kalan umrenin kazası niteliğinde olduğu için “umretü’l-kaza” (kaza umresi) adını aldı.

PEYGAMBERİMİZ KAÇ KEZ UMRE YAPMIŞTIR? - Peygamberimizin Umreleri

1. Kaza Umresi

Hz. Peygamber 7 nci hicret yılında Hudeybiye Antlaşmasına uyarak, sayıları iki bini bulan sahâbilerle Zü’l-Huleyfe’de ihrama girerek, telbiyeye başladı. Böylece kaza umresi için Mekke yolculuğuna çıkılmıştı. Kureyş müşriklerinin ileri gelenleri kenti boşaltmış ve dağ kenarlarına çekilmişlerdi.[4]

Müslümanlar henüz Mekke’ye girmeden, müşrikler arasında onların yoksulluk, darlık, sıkıntı, yorgunluk ve Medine sıtması yüzünden zayıf ve perişan bir durumda oldukları söylentisi yayılmıştı. Bu yüzden tavaf sırasında, mü’minlerin zinde ve güçlü görünmesini isteyen Allah’ın Rasûlü şöyle buyurmuştur: “Bugün kendisini müşriklere güçlü ve zinde gösterenleri Allah mağfiret etsin.” “Müşriklerin gücünüzü görmesi için Beytullah’ı tavafınızın ilk üç dolanımında (şavt) remel yapınız.” [5] Hz Peygamber, tavafa başlamadan önce üzerine aldığı havlunun bir ucunu sağ kolun altından geçirip sol omuz üzerine atarak sağ kolu ve omuzu açıkta bırakmıştır. Buna izdıba denir. Remel ise; ardından sa’y yapılacak bütün tavaflarda, kısa adımlarla koşarak ve omuzları silkerek çalımlı ve hızlıca yürümektir. Bunda düşmana ve kötü niyetli bakışlara karşı güçlü görünme gayreti vardır.[6] Tavafın son dört dolanımı ağır yürünerek yapılmıştı. Tavaf bitince iki rekât tavaf namazı kılınmıştır. Kadınlar remel yapmaz.

Hz. Peygamber her dolanımda, Haceru’l-Esved’le Hatîm arasında “Rabbenâ âtinâ…” duasını okumuş, Yemen köşesinde aşağıdaki duayı okuyana yetmiş meleğin “âmîn” diyeceklerini bildirmiştir: “Allahümme innî es’elüke’l-afve ve’l-âfiyete fî’d-dünyâ ve’l-âhireti. Rabbenâ âtinâ, fî’d-dünyâ haseneten ve fî’l-âhireti haseneten ve kınâ azâbe’n-nâr.” (Anlamı: Ey Allah’ım! Şüphesiz ben, senden dünya ve ahirette, affımı ve esenliğimi isterim. Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyilik, ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru.)[7]

Sonra Safa ile Merve arasında yedi kere dolaştıktan sonra sa’yi Merve’de bitirmiştir. Bugün iki yeşil direk arası adı verilen yerde, seyirci müşriklere güçlü görünmek için hızlı ve çalımlı adımlarla “hervele” yapmıştır. Allah’ın Elçisi Safa ve Merve’ye her varışında üç kere tekbir ile aşağıdaki şekilde tehlîl getirmiştir: “Lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke leh, lehu’l-mülkü velehu’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr.” [8] (Anlamı: Tek olan Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur, O’nun ortağı da yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na mahsustur. O, her şeye kâdirdir.) Bundan sonra kurban kesimine geçildi. Hudeybiye’de bulunanlar kurban kesimine ortak oldular, ilk kez umreye gelenler ise kurban kesmedi ve herkes tıraş olarak ihramdan çıktılar.

2. Hicretin 8. Yılında Ci’râne’den Yaptığı Umre

Mekke’nin fethinden sonra Müslümanlarla Hevâzin müşrikleri arasında meydana gelen savaşta müslümanlar üstün gelmiş ve önemli miktarda ganimet elde edilmişti. Hz. Peygamber o yıl Huneyn ganimetlerinin paylaştırılmasından sonra Ci’râne’den gelip umre yapmıştır. Ci’râne, Tâif yönünden gelenlerin Harem bölgesine girme noktası olup, hıl bölgesinde olanlar en geç buradan ihrama girerler.

3. Vedâ Haccı ile Birlikte Yaptığı Umre

Hz. Peygamber’in Vedâ haccında, yalnız hac yaptığını söyleyenler olmuşsa da, umreyi yaptıktan sonra ihramdan çıkmaksızın hacca devam ettiği yönündeki rivâyetler daha yaygındır. Bunun adı kıran haccı olur. Nitekim Allah Rasûlü’nün haccın sonunda bir şükür kurbanı kestiği ve yanlarında getirdiği bu kurban sebebiyle umre ile hac arasında ihramdan çıkamayacağını belirttiği nakledilmiştir.

Nitekim Abdullah İbn Ömer, Nebî (s.a.s)’in Veda haccında hacla umreyi birleştirerek temettu’ haccı yaptığını nakletmiş, umreyi yaptıktan sonra ihramdan çıkmaksızın haccı eda ettiğini, kurban bayramı gününde hedy kurbanını kestikten sonra farz tavafı ifa ederek ihramdan çıktığını nakletmiştir.[9] Burada tanımlanan hac şekli, her ne kadar “temettu” kelimesi ile ifade edilse de “kıran haccı” dır. Çünkü hac ve umre tek ihramla ifa edilmiştir.

Dipnotlar:

[1] Fetih, 48/27. [2] bk. İbn Hışam, Sîre, III, 321, 329, Vâkidî, Kitabü’l- Megâzî, II, 602; Taberî, Tarih, III, 77; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 203; A. İbn Hanbel, Müsned, II, 120 [3] Fetih, 48/18, 19. [4] Vâkıdî, Megâzî, II, 734; İbn Sa’d, Tabakât, II, 121. [5] A. İbn Hanbel, I, 305, 306; İbn Sa’d, age, II, 123. [6] Müslim, Hac, 39, H. No: 240. [7] İbn Mâce, Menâsik, 32; H. No: 2957. [8] Nesâî, Menâsik, 170, H. No: 2970, Sünen, V, 240. [9] Buhârî, Hac, 104; bk. Müslim, Hac, 176.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları