Peygamberimizin Bitkilere ve Cansız Varlıklara Merhameti

PEYGAMBERİMİZ

Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in bitkilere ve cansız varlıklara (nebatat ve cemadata) rahmeti nasıldı?

Bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem hayvanlarına yedirmek için elindeki sopayla bir ağacın dallarına vurarak yapraklarını dökmeye çalışan bir bedevîyi görmüştü. Yanındakilere;

«–O bedevîyi bana getirin, fakat ona yumuşak davranın, onu korkutmayın!» buyurdu.

Bedevî yanına geldiğinde nâzik bir üslûpla;

«–Ey bedevî! Yumuşak bir şekilde ve tatlılıkla sallayarak yaprakları dök, vurup kırarak değil!» buyurdu. (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, Beyrut 1417, VI, 378)

Yaş bir dalın bile gereksiz yere kırılmasına gönlü râzı olmayan Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem ümmetini her fırsatta ve her şeye karşı nezâket, zarâfet, letâfet ve merhamete dâvet ediyordu. Nebâtâta karşı bile hassas davranmamız gerektiğini ifade sadedinde şöyle buyuruyordu:

“Yerde bitmiş olan hiçbir bitki yoktur ki onu nezâretçi bir melek, kanatlarıyla korumuş olmasın. Bu durum bitkinin hasat edilmesine kadar devam eder. Kim bu bitkiye basıp ezerse, melek ona lânet eder.” (Ali el-Müttakî, Kenz, III, 905/9122)

Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem, amcası Hazret-i Hamza’nın ve pek çok güzîde sahâbîsinin şehid düştüğü mekân olan Uhud Dağı’na dahî muhabbet nazarıyla bakmış;

“–Uhud öyle bir dağdır ki o bizi çok sever, biz de onu severiz.” buyurmuştur. (Buhârî, Cihâd, 71; Müslim, Hacc, 504)

Hutbe verirken dayandığı hurma kütüğünün, yeni bir minber yapılınca ayrılık acısıyla inlemesi ve Efendimiz’in onu okşayarak teskin etmesi de Fahr-i Kâinat Efendimiz’in cemâdâta dahî gösterdiği merhametin en güzel tezâhürlerindendir.[1]

İslâm’da israfın men edilmiş olması, çevrenin bilhassa temiz suların muhafazasına büyük ihtimam gösterilmesini temin etmiştir:

“Akarsudan abdest alırken dahî suyu israf etme!” düsturu, kâ‘bına varılmaz bir çevrecilik esâsıdır.[2]

İslâm, dâimâ zarâfet ve inceliği telkin etmektedir. Hadîs-i şerîfte bildirildiği üzere, yoldaki bir taşı başkalarına eziyet vermesin diye kaldırıvermek dahî bir sadakadır.[3]

Velhâsıl, İslâm rahmet dînidir. Rahmet insanını inşâ eder. İslâm tarihi, bu merhametin en canlı şâhididir.

Zâhiren insancıl, müsâmahakâr/hoşgörülü, vicdanlı, merhametli görünen “Hümanizm” ve emsâli hiçbir beşerî sistem, hakikî mânâda rahmet tevzî edememiştir. Vahye istinâd etmeyen sözde acıyışlar, mutlaka bir başkası için zulüm ve gaddarlık ifade etmiştir. Birtakım filozofların fildişi kulelerindeki barış, insanlık ve benzeri ifadeleri de, içi boş temennîlerden öteye gitmemiştir.

Dipnotlar:

[1] Bkz. Buhârî, Cuma, 26; Tirmizî, Menâkıb, 6/3627. [2] Bkz. İbn-i Mâce, Tahâret, 48. [3] Bkz. Tirmizî, Birr, 36/1956.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkür Ufku, Erkam Yayınları