Peygamberimiz Yetimlere Nasıl Davranırdı?

Şahsiyeti

Peygamber (s.a.s.) Efendimiz yetimlere nasıl davranırdı? Peygamberimizin (s.a.s.) yetimlere şefkati ve merhameti...

Kur’ân-ı Kerîm’de yetimin muhâfazasına dâir pek çok âyet-i kerîme vardır. Allah Teâlâ, yetimlere karşı hassas olmayı şöyle telkîn eder:

“Yetime karşı kahretme! (Kötü muâmelede bulunma!) (ed-Duhâ, 9)

“Yetimlerin haklarını vermekte tam adâleti gözetin. Yaptığınız her iyiliği, Allah mutlaka bilir.” (en-Nisâ, 127)

Hayâta gözlerini yetim olarak açmış olan Allah Resûlü de:

“Yetime karşı şefkatli bir baba gibi ol!” tavsiyesinde bulunmuştur. (Heysemî, VIII, 163)

EN HAYIRLI EV

Diğer bâzı hadîs-i şerîflerde de şöyle buyrulur:

“Müslümanlar içinde en hayırlı ev; içinde yetime iyi davranılan evdir. Müslümanlar içinde en kötü ev de yetime kötü davranılan evdir.” (İbn-i Mâce, Edeb, 6)

“Bir kimse, müslümanların arasında bulunan bir yetimi alarak yedirip içirmek üzere evine götürürse, affedilmeyecek bir suç işlemediği takdirde, Allah Teâlâ onu mutlaka cennete koyar.” (Tirmizî, Birr, 14/1917)

“Bir kimse sırf Allah rızâsı için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevap yazılır...” (Ahmed, V, 250)

CENNETE GÖTÜREN HASLET

Rahmet Peygamberi Efendimiz, toplumdaki kırık kalplere karşı, gerekli ictimâî vazîfelerin yapılmasını ısrarla tavsiye ederlerdi.

Bir defâsında:

“Kim mes’ûliyeti altındaki kız veya erkek yetim çocuğuna iyi davranırsa; o ve ben cennette (şöylece) beraber bulunacağız.” buyurarak iki parmağını yanyana getirmişlerdi. (Buhârî, Edeb, 24)

Hazret-i Peygamber’e birisi kalbinin katılığından şikâyet etti. Allah Resûlü de o kişiye tedâvî olarak:

“Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan fakiri doyur, yetimin başını okşa!” tavsiyesinde bulundu. (Ahmed, II, 263, 387)

PEYGAMBERİMİZİN YETİMLERE ŞEFKATİ

Pek ulvî bir rûha sahip olan Fahr-i Kâinât Efendimiz, ümmetinin yetimleriyle bizzat meşgul olmuşlar ve insanlık âlemine şu güzel misâli hediye etmişlerdir:

“Ben her mü’mine kendi nefsinden daha ileriyim, daha yakınım. Bir kimse ölürken mal bırakırsa o mal kendi yakınlarına âittir. Fakat borç veya yetimler bırakırsa, o borç bana âittir; yetimlere bakmak da benim vazîfemdir.” (Müslim, Cuma, 43; İbn-i Mâce, Mukaddime, 7)

Enes (r.a.) şöyle anlatır:

Vefâtı esnâsında Resûlullah’ın yanındaydık. Bize üç defâ:

“Namaz husûsunda Allah’tan korkun!” dedi. Sonra da şöyle buyurdu:

“Emriniz altındaki insanlar hakkında Allah’tan korkun, iki zayıf hakkında Allah’tan korkun: Dul kadın ve yetim çocuk. Namaz husûsunda Allah’tan korkun!”

Sonra, “namaz, namaz” diye tekrar etmeye başladı. (Mübârek lisanları söylemez olunca bile) rûh-i mübârekleri çıkıncaya kadar bunu içten içe tekrar edip durdular. (Beyhakî, Şuab, VII, 477)

Hazret-i Peygamber’in, yetim olarak dünyâya gelmesi ile dünyâda ve âhirette yetimlik izzet ve şeref kazandı.

Şâir Mehmet Aslan, yetimlerin durumunu şu mısrâları ile ne güzel îzah eder:

Yetimin sâhibi Allâh;

Yetimi incitmek günâh...

Yetimi güçsüz zannetme;

Yetimin gözyaşı silâh!

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Rahmet Peygamberi, Erkam Yayınları