Peygamberimiz Bize Nasıl Şefaatçi Olur?

PEYGAMBERİMİZ

Bugün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼi tanıyabilirsek, yarın mahşerde O da bizi tanır. Gönlümüz O’nu görecek kıvamda olursa, O da bize nazar kılar. O’nu duyar ve dinlersek, O da bizim feryâdımızı işitir. Kısacası, biz O’na tâbî olalım ki, O da bize; “Peygamber de sizin üzerinize şâhit olsun!” (el-Bakara, 143) buyrulduğu üzere, şâhit ve şefâatçi olsun.

Peygamber aşkında en mühim gaye, O’nu tanımak ve O’nu görmektir. Çünkü O’nu gerçek mânâda tanıyıp gördükten sonra kendisini sevmeyen, takdir etmeyen, kabullenmeyen ve O’na âşık, mecnun olmayan hiçbir akl-ı selîm yoktur. Öyle ki, nefsaniyetlerine mahkum düşman ve şeytan ruhlular bile O’nu azıcık tanıyıp gördüklerinde, O’na «sâdık ve emin» demekten başka söz bulamamışlardır.

O’nun sonsuz nûruna meftun olmayan hiçbir göz yoktur. Ancak karanlıklara dalmış kara kalpler hâriç. Bunlar da aslında ebediyet yollarının uçurumlarına düşmeden yürüyebilmek için O’nun hidayet kanatlarına ve kollarına tutunmaya muhtaçtırlar.

Hâsılı bütün insanlık, O’nu tanımaya, O’nu örnek almaya, O’nu görmeye, O’nunla yürümeye muhtaçtır. Hattâ peygamberler bile. Nitekim Hazret-i Âdem’den itibaren pek çok peygamber O’nun müjdecisi olmakla kalmamış ve O’na ümmet olmak iştiyâkı ile de Hakk’a niyazda bulunmuşlardır.

Dolayısıyla O’nu görmek kıymetinde bir tanımaya mazhar olabilmek ve O’nu üstün hususiyetleri ile bilmek, bizim için aşk ve îman ölçüsüdür. Aslında bu meyanda O’nun sonsuz güzellik ve özelliklerini anlatmak hususunda kelimelere sığabilen her türlü ifade ve mânâ, ancak girizgâh sayılabilir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Ebedî Fecre Doğru MUHABBET ve MÂRİFET, Yüzakı Yayınları.