Peygamber Emanetlerine Sahip Çıkıyor Muyuz?

HAYATIMIZ

Hiç şüphesiz ki insan, sevdiği kimsenin emânetine daha çok îtinâ gösterir. Ona en ufak bir zarar gelmesini arzu etmez. Tâbiri câizse ona gözü gibi bakar. Peki bizler Peygamber emanetleri olan Kur'an ve Sünnet'e ne kadar sahip çıkıyoruz?

Ümmetini çok seven ve bu sevgisini;

“Dikkat edin! Ben hayatımda sizin için bir emniyet vesîlesiyim. Vefât ettiğimde ise, kabrimde: «Yâ Rabbi, ümmetî ümmetî!..» diye ilk Sûr üfleninceye kadar nidâ edeceğim…”[1] sözleriyle dile getiren Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde de;

“Size iki emânet bırakıyorum.” buyurmuş ve bunların; “Kitap ve Sünnet” olduğunu ifâde buyurmuşlardır.[2] Dolayısıyla bizim Kur’ân ve Sünnet’e olan bağlılığımız, o emânetlere gösterdiğimiz ehemmiyetimiz ve onları hayatımıza nakşedebilmemiz; Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e olan sevgi ve sadâkatimizin bir göstergesi olmaktadır. Unutmayalım ki, Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Vedâ Hutbesi’nde ashâbın şahsında bizlere şu mühim tavsiyede bulunmuştur:

“Sakın, (günah işleyerek) yüzümü kara çıkarmayınız!” (Müslim, Hac, 147; Ebû Dâvûd, Menâsik, 56)

KUR’ÂN VE SÜNNET EMÂNETİNİ LÂYIKIYLA TAŞIYABİLMEK

Kur’ân ve Sünnet emânetini lâyıkıyla taşıyabilmek, yani İslâm’ın karakter ve şahsiyetini yansıtabilmek, her şeyden önce sadâkat, yani doğrulukla mümkündür.

Ashâb-ı kirâm bu hususa o kadar ehemmiyet göstermişlerdir ki, bazen bir hadîs alabilmek için bir aylık mesafeyi katetmiş olsalar bile, hayvanını yanına çekmek için boş yem torbasını gösterip onu kandıran kişinin bu davranışını bir şahsiyet zaafı telâkkî etmiş ve böyle kimselerin ahlâkını mûteber görmemişlerdir. Yani bir hayvanı bile olsa kandırma ve aldatma duygusu taşıyan kişiyi, Allah Rasûlü’nün hadîs-i şerîfleri muktezâsında yaşamadığı için, hadîs nakline liyâkatli görmemişlerdir.

Çünkü mü’mine yakışan, sözünde, özünde ve niyetinde doğru olmaktır. Emânet ve sadâkat ehli bir kimseye, herkes îtimat eder. Nitekim Uhud Harbi’nde müslümanlarla müşrikler karşı karşıya gelmişlerdi. Harbin sonrasında düşman ordusunun lideri Ebû Süfyan uzaktan:

“–Ey Ömer! Sana Allah adına and veriyorum, biz Muhammed’i öldürdük mü?” diye merakla sordu. Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-:

“–Vallâhi, hayır! Öldürmediniz! Şimdi O, senin söylediklerini dinliyor!” diyerek cevap verdi. Bunun üzerine Ebû Süfyan şu ifadeleriyle emîn ve sadâkat ehli bir müslümanın yüksek şahsiyetini beyan etmiş oldu:

“–Sen bana göre, Muhammed’i öldürdüğünü söyleyen kendi adamımız İbn-i Kamia’dan daha doğru sözlü ve daha iyisindir!” (İbn-i Hişam, III, 45; Vâkıdî, I, 296-297; Ahmed, I, 288; Heysemî, VI, 111)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Şebnem Dergisi Yıl: 2017 Ay: Temmuz Sayı: 149