Peygamber Efendimiz’in Son Anları ve Defnedilişi

Vefatı

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in son sözleri ne olmuştur? İşte Peygamberimizin (s.a.v.) son anları ve vefatı...

Hazret-i Ayşe’nin radıyallâhu anhâ naklettiğine göre, Allâh Resûlü’nün sallâllâhu aleyhi ve sellem son ânı, yalnız tesbîh, tenzîh, tevbe ve hamd hâlinde idi. Sık sık:

“Sübhânallâhi ve bi-hamdihî, estağfirullâhe ve etûbü ileyh: Ben Allâh’ı ulûhiyet makâmına yakışmayan sıfatlardan tenzîh eder ve O’na hamd ederim. Allâh’tan beni bağışlamasını diler ve günahlarıma tevbe ederim.” demek­teydi. (Buhârî, Ezân, 123, 139; Müslim, Salât, 218-220; Ahmed, I, 392; İbn-i Sa’d, II, 192)

O’nun iki kürek kemiği arasında nübüvvetine âit ilâhî bir nişan vardı. Birçok sahâbî, onu öpebilmenin aşkı ve hasreti içinde yaşardı. Resûl-i Ekrem sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, ebedî âleme göç ettikleri za­man, mübârek yüzlerinde hiçbir değişiklik görülmediği için, ashâb-ı kirâm, O’nun âhirete intikâlinden şüpheye düştüler. Bunun üzerine Efendimiz’in yakınlarından Esmâ bint-i Ümeys radıyallâhu anhâ, arkalarındaki mü­bârek Nübüvvet Mührü’nü aradı. Kaybolduğunu görünce, ukbâ âlemini şereflendirdikleri kat’î olarak öğrenilmiş oldu.[1]

PEYGAMBERİMİZİN MİRASI

Allâh Resûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem vefâtından sonra ne dinar ne dirhem ne de bir köle bıraktı. Sâdece binmekte olduğu beyaz katırı, silâhı ve yolcular için vakfettiği (Fedek ve Hayber’deki) arâzisi kaldı.[2]

PEYGAMBERİMİZ NE ZAMAN VEFAT ETTİ?

Resûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem pazartesi günü vefât etti ve salı günü de defnedildi. İnsanlar namazını (cemaat hâlinde değil) ferd ferd kıldı, hiç kimse imamlık yapmadı. Bir kısmı; “Minberin yanına defnedilsin.” dedi. Bâzıları da; “Bakî’ mezarlığına defnedilsin.” dedi. Hazret-i Ebûbekir radıyallâhu anh geldi ve:

“Resûlullâh’ın aleyhissalâtü vesselâm:

«Her Peygamber öldüğü yere defnedilir.» buyurduğunu işitmiştim.” dedi. Bunun üzerine, orada mezar kazıldı.[3]

Allâh Resûlü’nü sallâllâhu aleyhi ve sellem yıkayacakları vakit, gömleğini çıkarmak istediler. Derken; “Gömleği çıkarmayın!” diye bir ses işittiler. Bunun üzerine gömleği üzerinde olduğu hâlde yıkadılar.[4]

PEYGAMBERİMİZİN CENAZE NAMAZI

Abdullâh bin Mesut radıyallâhu anh şöyle der:

“Peygamberimiz ve Sevgilimiz, bir ay önce bize vefâtını haber verdi.

«–Yâ Resûlallâh! Sen’in üzerine cenâze namazını kim kılsın?» diye sorduk ve ağladık. Kendisi de ağladı ve:

«–Yavaş olun, Allâh size rahmet etsin! Sizi Peygamberiniz’den dolayı hayırla mükâfatlandırsın! Siz, beni yıkadığınız ve kefenlediğiniz zaman şu serîrimin üzerine ve şu evimin içindeki kabrimin kenarına koyunuz! Sonra, bir müddet benim yanımdan çıkınız! Çünkü, benim üzerime, ilk önce iki dostum, Cebrâîl ve Mîkâîl, sonra İsrâfîl, sonra da yanında melek ordularıyla birlikte ölüm meleği namaz kılacaktır! Bundan sonra, kısım kısım giriniz, üzerime namaz kılınız ve salât ü selâm getiriniz! Fakat, överek, bağırıp çağırarak beni rahatsız etmeyiniz!

Daha sonra üzerime namaz kılmaya önce ev halkımın erkekleri başlasın! Sonra, onların kadınları kılsın! Onlardan sonra da sizler kılarsınız!

Ashâbımdan burada bulunmayanlara selâm söyleyiniz! Kıyâmet gününe kadar dînim üzere bana tâbî olan kimselere de benden selâm söyleyiniz!»” (Heysemî, IX, 25; İbn-i Sa’d, II, 256-257)

Allâh Resûlü’nün sallâllâhu aleyhi ve sellem dediği gibi yapıldı. Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:

“Hiç kimse «Resûlullâh’ın sallâllâhu aleyhi ve sellem üzerine imamsız cenâze namazı kılınabilir mi?» diye şüphelenmesin! O sağ iken de vefâtında da imamınızdır!” dedi ve Peygamber’in aleyhissalâtü vesselâm hizâsında ayakta durarak:

“Yâ Resûlallâh! Allâh’ın selâmı, rahmet ve bereketi Sen’in üzerine olsun!

Ey Allâh’ım! Biz O’nun, kendisine indirmiş olduğun şeyleri teblîğ ettiğine ve ümmetine nasîhatte bulunduğuna, Allâh’ın dînini üstün kılıncaya ve kelimesini tamamlayıncaya kadar Allâh yolunda savaştığına şehâdet ederiz!

Ey Allâh’ım! Bizleri O’na indirdiğin şeylere tâbî olan kimselerden eyle! O’ndan sonra da bize bu yolda sebat ver! Bizi O’na kavuştur!” diyerek duâ ediyor, cemaat de “Âmîn! Âmîn!” diyordu. (İbn-i Sa’d, II, 291)

Dîn kemâl bulmuş, sahâbîden teblîğin bizzat tasdîki alınmış ve Cenâb-ı Hakk’a da şehâdeti arz edilmişti. Ardından Varlık Nûru -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ebediyet âlemine çağrılmıştı. Şimdi O, mahşerde, sıratta ve Havz-ı Kevser’de ümmetini beklemektedir.

12 Rabîulevvel Pazartesi günü doğup dünyâyı şereflendirmişlerdi ve 12 Rabîulevvel Pazartesi günü Allâh tarafından kendilerine nübüvvet vazîfesi verilmişti.

Dipnotlar:

[1] İbn-i Sa’d, II, 272; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, V, 231. [2] Buhârî, Meğâzî, 83. [3] Kadı Iyâz; “Resûlullâh’ın kabrinin bulunduğu yerin, yeryüzünün en fazîletli mekânı olduğunda ihtilâf yoktur.” der. (Şifâ, II, 96) İmam Bûsirî ise duygularını şöyle ifâde eder: “Can ve cihân sultânı Peygamber Efendimiz’in mübârek cismini bağrında saklayan toprak kadar güzel kokan hiçbir koku yoktur. Ne saadetli ve devletlidir o kimse ki, o mübârek toprağı koklayıp öpmüştür.” (Kasîde-i Bürde, Beyt no: 58) [4] Muvatta, Cenâiz, 27; Ahmed, VI, 267.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 2, Erkam Yayınları