Peygamber Efendimiz'e Nasıl Yardımcı Oluruz?

HAYATIMIZ

Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri buyurur: “Sakın ebedî saâdeti dünyaya değişme! Dikkatle bakarsan görürsün ki, bütün dünya, ancak bir-iki nefesten ibârettir. Dünyada kaldığın müddetçe şahlık sırası hep sende olsa, yine de başlangıcın baş ağrısı, âkıbetin de pişmanlıktır.”[1]

Hadîs-i şerîfte buyrulur:

“Âhiretin yanında dünyanın durumu, sizden birinin parmağını denize daldırıp çıkarması gibidir. Parmağı (denizden) ne çıkardıysa (âhiretin yanında) dünya işte odur.” (Hâkim, Müstedrek, 4/319)

Ashâb-ı kirâm, Mekke devrinde müşriklerin zulüm ve ambargosu altında iken kendi aralarında:

“Bizler Rabbimize kul olabilmek için her cefâya katlanıyoruz. Allâh’a isyân eden kâfirler ise dünyada refah içinde rahat rahat dolaşıyor, dünya menfaatlerini istedikleri gibi kullanıyorlar.” diye konuştular. Bunun üzerine Rabbimiz, mü’minlere dünyadan çok daha hayırlı olan ukbâyı tercih etmelerini emretti:

“İnkârcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın! Azıcık bir menfaattir o. Sonra onların varacakları yer Cehennemʼdir. O ne kötü varış yeridir! Fakat Rabʼlerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allah tarafından bir ikram olarak, altlarından ırmaklar akan, ebedî olarak kalacakları Cennetler vardır. Ebrâr (hayır-hasenat sahipleri) için Allah katındaki (nîmetler) daha hayırlıdır.” (Âl-i İmrân, 196-198)

ESAS HAYAT ÂHİRET HAYATIDIR

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de her vesîleyle;

“Esas hayat âhiret hayatıdır.”[2] buyurarak dünyanın gelip geçici sıkıntılarına sabretmeyi, onun aldatıcı câzibelerine kanmamayı, her dâim âhiret hazırlığı ve endişesi içinde bulunmayı tavsiye etmişlerdir. Nitekim bu şuur ve idrâk içinde yetişen ashâb-ı kirâm da Allah yolunda her türlü cefâyı safâ bilmiş, zahmetleri rahmet vesîlesi addetmişlerdir. Büyük bir îman vecdi içinde; “Canım, malım, her şeyim Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah!” demişlerdir. Fânî nîmetler yerine dâimâ âhireti tercih edebilme firâsetini sergilemişlerdir.

Şu hâdise, bunun sayısız misallerinden biridir:

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin kapısında geceleyen, Oʼna abdest suyunu hazırlayıp lâzım olan şeyleri getiren[3] Rebîa bin Kâʻb (Ebû Firâs) -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

"ÇOK SECDE EDEREK BANA YARDIMCI OL!"

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün bana:

“‒Benden iste, vereyim.” buyurdu. Ben de:

“‒Yâ Rasûlâllah! Müsâade buyurun, bir düşüneyim, durumuma bir bakayım.” dedim. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“‒Peki, düşün, durumuna bak!” buyurdu.

Düşündüm ve kendi kendime;

“Dünyaya âit menfaatler çabuk bitip tükenir. Ben, kendim için, âhiretle alâkalı bir faydayı tercih etmekten daha hayırlı bir şey görmüyorum.” dedim. Sonra da Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in huzûr-i âlîlerine çıktım. Bana:

“‒İhtiyacın nedir?” buyurdu.

“‒Yâ Rasûlâllah! Bana şefâat et de Rabbin -aleyhisselâm- beni Cehennemʼden âzâd eylesin!” dedim. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“‒Böyle demeni sana kim söyledi?” buyurdu.

“‒Vallâhi yâ Rasûlâllah, kimse söylemedi. Lâkin durumuma baktım ve gördüm ki; dünya, ehlinin elinde durmuyor, hemen zevâl buluyor. Bu sebeple âhiretim için bir şey istemek, bana daha sevimli geldi.” dedim.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“‒O hâlde çok secde ederek kendin için bana yardımcı ol!” buyurdu. (Ahmed, IV, 59; Bkz. Müslim, Salât, 226)

ÂHİRETİN YANINDA DÜNYA HAYATI KISACIKTIR!

İşte müʼmin, fânî ömür sermâyesini bu îman firâsetiyle değerlendirmelidir. Düşünmelidir ki:

Allah bin sene ömür verse, meselâ 1000 yılında dünyaya gelmiş olsak ve 2000 yılına kadar dünyada saltanat sürsek, ömrümüz biteli 16 sene olurdu. Yani ne kadar uzun yaşarsak yaşayalım, âhiretin yanında dünya hayatı kısacık bir fasıldan ibarettir.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Kıyâmet gününü gördüklerinde (dünyada) sadece bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar.” (en-Nâziât, 46)

İşte önümüzde bir ibret manzarası hâlinde mezarlıklar… Nice büyük servet sahipleri orada eli-avucu bomboş yatıyor. Hiçbir şeyimiz olmadan geldiğimiz dünyadan, yalnız bir kefenle gideceğiz. O da bir müddet sonra çürüyüp toprak olacak. Bugün sahiplik iddiâ ettiğimiz hiçbir şey elimizde olmayacak. Toprağın altına yalnızca müsbet veya menfî amellerimizle gömüleceğiz.

HER ÂN ÖLÜME HAZIR OLMALIYIZ!

Velhâsıl, fânîliği hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmamalı, her an ölüm ve ötesine hazır olmaya gayret etmeliyiz. Unutmayalım ki; Nûh -aleyhisselâm- kadar uzun ömürlü olsak, Süleyman -aleyhisselâm- kadar varlıklı olsak, Yûsuf -aleyhisselâm- kadar cemâl sahibi olsak, şâyet fânîliğin idrâki içinde değilsek; ziyandayız demektir.

Rabbimiz, ölmeden evvel gaflet uykusundan uyanmayı nasîb eylesin. Dünyanın gelgeç sevdâlarıyla ömür tüketerek âhiretini ebedî bir azap faslına çeviren bedbahtların âkıbetine dûçâr olmaktan, cümlemizi lûtf u keremiyle muhâfaza buyursun.

Âmîn!..

Dipnotlar: [1] Dîvân, beyt: 452-453. [2] Buhârî, Rikāk, 1. [3] Bkz. İbn-i Sa‘d, IV, 313.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2016 – Aralık, Sayı: 358, Sayfa: 032