Ömer bin Abdülaziz’in (r.a.) Sohbeti

İMAN

Emevî halifesi Ömer bin Abdülaziz’in (r.aleyh) ahiretle ilgili ibretlik sohbetini istifadenize sunuyoruz...

Ömer bin Abdülaziz rahmetullâhi aleyh bir sohbetinde şöyle buyurur:

DÜN ŞÂHİDİNİZ, BUGÜN EMANETİNİZDİR

“İyi biliniz ki lüzumsuz bir hiç olarak yaratılmadığınız gibi, yaptığınız işlerden de sorgusuz kalacak değilsiniz. Gelmiş ve nihâyete kadar gelecek insanların toplanacağı bir mahşer ve orada adâlet terâzilerinin kurulacağı bir mahkeme vardır. Onun tek hâkimi, azamet ve kibriyâ sâhibi yüce Allah’tır.

Âhiret korkunç bir gündür. Yürekleri parçalayan, çocukları ihtiyar yapan, kişiyi kardeş, evlat ve iyâlinden kaçıran, peygamberleri, melekleri titreten bir gündür. Cenâb-ı Hakk’ın celâl ve azametiyle tecellî edeceği o günde, kimde kuvvet ve tahammül kalır! Bununla beraber Allâh’ın rahmetinden de ümit keserek hüsrana düşmeyiniz. Mahşer gününde emniyet ve korkusuzluk, bugünden o günü düşünüp de Allah’tan korkan, küfür ve günahtan sakınan ve bu fânî âlemi bekâ âlemi olan âhirete üstün tutarak, şehvânî hislerinin esiri olmayanlar içindir. Bunun aksi harekette bulunanlar muhakkak aldanır. Hayat ve ömür sermayesini haksızlık ve yolsuzluk arkasında tüketen eli boş ve nedâmet, pişmanlık içinde kalır. Bugün; siz, sizden öncekilerin yerini tutuyorsunuz. Fakat elbette sizin de yerinizi tutacaklar var. Görüyorsunuz ki gelenler durmuyor, gidenler geri dönmüyor. İster istemez gideceğimiz bu mahal, her şeye sahip olan Cenâb-ı Hakk’ın huzurudur.

Âhiret âlemine gidenleri her gün uğurluyor ve götürdüğünüz kabirlerde kara toprak altında yataksız, yastıksız, tek ve tenha bırakıp dönüyorsunuz. Ölümün acısını duyan o fânîlerin hâli ne kadar merhameti çeker ve ibrete değer. Tanımadıkları bir âleme sefer etmişler, sevdiklerinden ayrılmışlar. Gelip geçici emânet bir hayatın gaflet uykusundan uyanmışlar, ama iş işten geçmiş, telâfi imkânı elden çıkmış, naz ve nimet içinde beslenmişlerken yatak ve yastıkları kuru toprak olmuş, terk ettikleri dünya malından istifâdeleri yok. Yaptıkları incir çekirdeği kadar da olsa, bir hayrın imdadını bekliyorlar. Düşünmeye değer bu hâllerden ibret almaz mısınız?

Zannetmeyin ki, kendimde bir büyüklük gördüğüm için size böyle nasihat ediyorum. İçinizde belki benden daha ziyade Allâh’ın rahmet ve mağfiretine muhtaç kimse yoktur. Ben hem kendim, hem de sizin için rahmet ve mağfiret diliyorum. Yüce Allâh’ın kitabını, Peygamberinin güzel ahlâkını kendinize örnek yapınız, ancak selâmet bundadır.

Ey insanlar! Sizler, ölüm için hedefler durumundasınız, ölüm sizden dilediğini seçer. Size yeni bir nimet verildiği zaman, önceki nimet orada sona erer. Ağıza bir lokma alınmasın, bir yudum su içilmesin ki, onunla beraber bir keder ve bir üzüntü olmasın. Dün geçti. O, sizin hakkınızda iyi bir şahittir. Bugün mühim bir emanettir. Onun kıymetini bilmek ve iyi değerlendirmek lâzımdır. Yarın, içinde hâdiselerle beraber gelmektedir. Sizi almak için gelen ölümün elinden kaçış nereye olacak? Sizler şu dünyada, eşyalarını bineklerine yüklemiş yolcularsınız. Yüklerinizi, buradan başka bir âlemde çözeceksiniz. Sizler, şu dünyada sizden önce gelenlerin yerine geçtiniz. Fakat siz de yerinizi, sizden sonra gelenlere vereceksiniz. Sizin aslınız ve dünyâya gelmenize vesile olanlar kalmadı. Sizler, onlardan dünyâya gelen kimseler olarak, nasıl baki kalabilirsiniz? Sizler de bu dünyadan göçeceksiniz.

İçinizi düzeltirseniz dışınız da iyi olur; gözünüz, kulağınız, elleriniz, ayaklarınız hayır işler, Allâh’ın beğendiği şeylerle meşgul olur. Âhiretiniz için sâlih ameller işleyiniz. Böylece dünyanızı da korumuş olursunuz. Âdem aleyhisselâm’dan itibaren, kendisine kadar bütün dedeleri ölüp gitmiş olan kimse de bir gün ölecektir.

En güzel söz Allâh’a hamd etmek ve O’nu anmaktır. Kim cenneti seviyorsa, cehennemden kaçar. Şimdi ecel gelmeden, ameller sona ermeden, Allah insanları ve cinleri hesaba çekmek için huzuruna getirmeden önce, tövbeyi fırsat, af ve mağfirete kavuşmayı kazanç bilmelidir. Kıyâmette, hesap gününde, mazeret kabul edilmez. O zaman bütün gizli şeyler ortaya çıkarılır. Herkes kendi başının çâresini arar. İnsanlar, amelleriyle gelirler. Herkesin amellerine göre durumu ayrı ayrıdır. O gün dünyada, Allah ve Rasûlü’nün emirlerine uyup, yasaklarından uzak kalmış olanlara ne mutlu. Dünyada Allâh’a isyan ederek âhirete göçenlere o gün çok yazık.

Namaz, seni yolun yarısına; oruç, tam Melik’in kapısına iletir. Sadaka ise Melik’in huzuruna çıkarır. Allah bir kuluna verdiği nimeti alıp da karşılığında sabrı nasip ederse, nimete mukabil verdiği sabır, o nimetten daha kıymetlidir.

Ölümü çok hatırla. Eğer geçim rahatlığı içindeysen bu sana darlık, ürperti getirecek; geçim darlığı içindeysen genişlik, ferahlık kazandıracak. Siz seferdesiniz. Yüklerinizin bağlarını bu diyarın dışında bir yerde çözeceksiniz. Siz, üzerinden çağlar geçmiş bir kökün dallarısınız. Kökleri yok olup gitmiş bir dalın hayatından ne çıkar ki?

Her yolculuğun kendine has bir azığı vardır. Âhiret yolculuğu için de takvâyı azık edinin. Allâh’ın vereceği nimetleri görmüş gibi sevinin ve vereceği cezayı, azâbı da görmüş gibi korkun. Tûl-i emele kapılmayın, zîra tûl-i emel kalbinizi katılaştırır, düşmanınız olan şeytanın eline düşersiniz. Dünyâya aldanmış nice insanlar gördük. Huzur ve saadet, ancak Allâh’ın azabından emin olanlar, neşe ve sevinç de kıyâmetin zorluğunu anlatanlar içindir. Kıyâmet günü zengin, fakir herkesin ameli meydana çıkar ve hesap verirken öyle bir müşkilat ile karşılaşırsınız ki, eğer yıldızlar bununla karşılaşsa kararıp dökülür, dağlar dayanmaz erirdi. Cennet ve cehennemden başka bir yer bulunmadığını ve bunlardan birine mutlaka gideceğinizi de biliyorsunuz. O halde ona göre hazırlanın.”

Kaynak: Mehmet Lütfi Arslan, Marifet Meclisleri, Erkam Yayınları