Nûr Suresinin 10. Ayeti Ne Anlatıyor?

KUR’ÂNIMIZ

Nûr suresinin 10. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? Allah Teâla’nın fazl-u keremi olmadan hiçbir kurtuluş imkânı olmayacağını âyet-i kerime; Nûr suresinin 10. ayetinin Arapçası, meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...

Nûr suresinin 10. ayetinde şöyle buyrulur:

Nûr Suresi 10. Ayet Arapça:

وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَاَنَّ اللّٰهَ تَوَّابٌ حَك۪يمٌ۟

Nûr Suresi 10. Ayet Meali:

Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tövbeleri kabul eden, hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (hâliniz nice olurdu)? (Nûr, 24/10)

ALLAH’IM! FAZLINI VE RAHMETİNİ BİZDEN ESİRGEME!

Bilgi:

Önceki ayet-i kerimelerde, zina edenlere verilecek cezalar ve eşlerine zina isnadında bulunanların durumu açıklanmaktadır. Bu ayette ise; Allah Teâla’nın fazl-u keremi olmasaydı, aile kurumuna şefkat ve rahmet göstermesi ve tövbeleri kabul etmesi olmasaydı, insanoğlunun hâlinin harap olacağı dile getirilmektedir. Kur’an-ı Kerim, bir taraftan suç ve günahı engelleyecek yaptırımlar, cezalar getirirken diğer taraftan bu günahlara bulaşmış insanlara telafi yollarını telkin etmektedir. Hiç şüphesiz bunların başında pişman olmak anlamına gelen “tevbe” gelmektedir.

Mesaj:

  1. Müslümanlar için Allah Teâla’nın fazl-u keremi olmadan hiçbir kurtuluş imkânı yoktur.
  2. Cenâb-ı Hakk, zulme ve iftiraya uğrayanlara karşı fazlıyla, aileye dair konularda rahmetiyle, günahkârlara karşı tövbeleri kabul etmesiyle muamele edecektir.

Kelime Dağarcığı:

Fazl: Verilmesi zorunlu ve gerekli olmadığı hâlde, verilen her türlü bağış ve lütuf.

Rahmet: Acıma, şefkat; muhatabına iyilik ve ihsan etmeyi gerektiren yumuşaklık ve incelik.

Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler

TEFSİR

Nûr Suresi 10. Ayet Tefsiri:

  1. Eğer üzerinizde Allah’ın lutfu ve merhameti bulunmasaydı ve Allah tevbeleri çokça kabul buyuran, her işi ve hükmü hikmetli ve sağlam olan bir zat olmasaydı hâliniz nice olurdu?

İşte âyet-i kerîmeler bu gibi durumlarda nasıl davranılmasını öğreterek problemi çözmektedir. Çünkü İslâm, hayattaki her türlü problemi, olması gereken en tabiî yollarla halleden ve çözümsüz hiçbir meselenin kalmasını istemeyen kolaylıklı ve müsâmahalı bir dindir. Bu da Allah Teâlâ’nın insanlara en büyük lutuf ve rahmet tecellisidir. Eğer böyle bir din olmasaydı, eğer Cenâb-ı Hak kullarına merhamet gösterip, akılla çözmelerinin mümkün olmadığı sahaları vahiyle aydınlığa kavuşturmasaydı halimiz nice olurdu? O zaman ne yapacağımızı bilemez, yolumuzu şaşırır ve belki de bir problemi çözeyim derken daha büyük problemlerin çıkmasına sebep olabilirdik.

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Şunu da bilin ki, aranızda her meselede kendisine müracaat etmeniz gereken Allah’ın Rasûlü bulunmaktadır. Eğer o Rasûl, birçok işte size uyacak olsa, başınız derde girer, gerçekten sıkıntıya düşersiniz…” (Hucurat 49/7)

“Eğer gerçek onların nefsânî arzularına uysaydı göklerde, yerde ve oralarda yaşayanlarda dirlik ve düzen kalmaz, hepsi bozulur giderdi.” (Mü’minûn 23/71)

Burada bir taraftan suçun işlenmesine mâni olacak cezalar bildirilirken, bir taraftan da günaha bulaşmış insanlara bundan kurtulma ve hallerini düzeltme yolları gösterilir. Bunun da başta geleni pişman olup tevbe etmek ve bir daha işlememeye azimli olmaktır. Âyetin sonunda zikredilen, تَوَّابٌ (Tevvâb) ismi, yapılan tevbelerin Allah tarafından kabul edileceğine işaret etmekte; حَك۪يمٌ  (Hakîm) ismi ise vaz edilen hükümlerin çok güzel, sağlam ve hikmetli olduğunu göstermektedir.

Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“…Gerçeği kesin olarak bilen bir toplum için, Allah’tan daha güzel hüküm veren başka kim olabilir?” (Mâide 5/50)

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com