Nisa Suresinin 86. Ayeti Ne Anlatıyor?

KUR’ÂNIMIZ

Nisa suresinin 86. ayetinde ne anlatılıyor? Selam verene daha güzeliyle selam verilmesini emreden âyet; Nisa suresinin 86. ayetinin meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...

Ayet-i kerimede buyrulur:

وَاِذَا حُيّ۪يتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِاَحْسَنَ مِنْهَٓا اَوْ رُدُّوهَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَس۪يبًا

Size bir selam verildiğinde ya daha güzeli ile veya dengi ile cevap verin. Allah, her şeyin hesabını eksiksiz tutmaktadır. (Nisâ, 4/86)

SELAMA DAHA GÜZELİYLE KARŞILIK VERİN

Bilgi:

Müslümanlar iyilik yolundadırlar; iyilik yaparlar ve iyiliğe aracı olurlar. Bunları yapabilmek için ise çevreleriyle iyi geçinmeleri gerekir. Çünkü güzel ve nazik bir davranış, karşıdakinin gönlünü kazanmaya bir vesiledir.

Müslüman’ın diğer insanlarla dostluğu arttıkça, inancını ve iyiliği hayata geçirmesi de o kadar kolay olur. Bu sebeple dinimiz insanlara güzellikle yaklaşmayı emretmiş, selam örneğinde olduğu gibi, bir iyilik yapana daha güzel bir iyilikle karşılık vermeyi öğütlemiştir. Neticede her güzel davranışın mükâfatı Allah tarafından verilecektir.

Mesaj:

Müslümanlar, selam alırken karşıdakinin cümlesinden daha güzeliyle cevap vermeye gayret ederler.

Kelime Dağarcığı:

Tahiyye: Selam, sağlık ve esenlik dileği.

Ahsen: Daha güzel.

Hasîb: Hesabı iyi bilen, hesaba çeken.

Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler

TEFSİR

  1. Size bir selâm verildiğinde, onu daha güzeliyle, hiç değilse aynısıyla alın. Unutmayın ki Allah, her şeyin hesabını tutmaktadır.

Âyette “selam” mânasında geçen اَلتَّحِيَّةُ (tahiyye) kelimesi, esas itibariyle sağlık ve uzun ömür dileme anlamına gelir. Cahiliye döneminde Araplar birbirlerine selam verecekleri zaman حَيَّاكَ اللّٰهُ (hayyâkallah) yani “Allah sana uzun ömür versin” derlerdi. Uzun ömür her zaman iyilik ve saadet sebebi olmadığı için İslâm’dan sonra dünya ve âhiret selametini içine alan (esselamü aleyküm) ibaresi yaygınlaşmıştır.

İslâmda selamın yeri çok önemlidir, “İslâm” kelimesiyle “selam” aynı kökten gelir. Cenab-ı Allah’ın bir ismi de “es-Selam”dır. Her türlü iyi niyeti ve duayı içine alan bu kelime, müslümanların kaynaşmasının ve yekvücut olmasının sembolü olmuştur. Peygamberimiz bilhassa Medine’yi ilk teşriflerinde, müslümanları birbirine kaynaştırmak için selamlaşma üzerinde çok durmuş, herkesle selamlaşmanın fazileti ve ecri konusunda sık sık tavsiyelerde bulunmuştur.

Fıkhî açıdan selam vermek sünnettir, verilen selamı almak ise farzdır. Türkçemizde اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ (es-selâmü ‘aleyküm) veya bunun hafifletilmiş şekli olan سَلَامٌ عَلَيْكُمْ (selâmun ‘aleyküm) en yaygın selam şekilleridir. اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ (es-Selâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtuhu) ise selamın en şümullü ve zengin biçimidir ki âyet-i kerîmede de “daha güzeli” ifadesiyle buna işaret buyrulur.

Habîb-i Ekrem Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Allah Teâlâ Âdem’i yaratınca ona:

«– Git şu oturmakta olan meleklere selâm ver ve senin selâmına nasıl karşılık vereceklerini de güzelce dinle; çünkü senin ve neslinin selâmı bu şekilde olacaktır!» buyurdu. Âdem meleklere:

«– es-Selâmü ‘aleyküm» dedi. Melekler:

«– es-Selâmü ‘aleyke ve rahmetullâh» karşılığını verdiler. Onun selâmına «ve rahmetullâh»ı ilâve ettiler.” (Buhârî, Enbiyâ 1)

İmrân b. Husayn (r.a.) şöyle anlatıyor:

Resûlullah (s.a.s.)’e bir adam geldi ve:

“– es-Selâmü ‘aleyküm” dedi. Efendimiz onun selâmına aynı şekilde karşılık verdikten sonra adam oturdu. Allah Resûlü:

“– On sevap kazandı” buyurdu. Sonra bir başka adam geldi, o da:

“– es-Selâmü ‘aleyküm ve rahmetullâh” dedi. Peygamberimiz ona da verdiği selâmın aynıyla mukâbelede bulundu. O kişi de yerine oturdu. Resûl-i Ekrem:

“– Yirmi sevap kazandı” buyurdu. Daha sonra bir başka adam geldi ve:

“– es-Selâmü ‘aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh” dedi. Fahr-i Kâinat o kişiye de selâmının aynıyla karşılık verdi. O kişi de yerine oturdu. Efendimiz onun hakkında da:

“– Otuz sevap kazandı” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Edeb 131-132)

Bu gibi âyet-i kerîme ve hadis-i şerifler, müslümanın her zaman ve zeminde İslâmî âdâb ve nezâkete uygun en güzel davranışları sergilemelerini ister. Selamlamada, hediyeleşmede ve bütün beşeri münâsebetlerde hep fazilet tarafını tercih etmelerini talep eder. Zira müslüman daima sevdiren, cezbeden, bağlayan, ülfet ettiren kişidir. Halbuki kaba ve nazik olmayan davranışlar, insanları uzaklaştırır. Kalplerini soğutur. Güzel ve nazik davranışlar ise kalpleri ısıtır, muhabbeti artırır. Özellikle insanlar arası ilişkilerin gergin olduğu dönemlerde, böyle faziletli ince, nazik ve güzel davranışlar kat kat gerekli ve faydalı olur.

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com