Ney Üçlemesi: Ney, Nefes, Neyzen

EZCÜMLE

Âşığın nefesi neyle buluşunca aşk olur. Hû olur. Gönüllere dokunur. Hay olur, cana can katar. Nefesin güzelliği, insan denen neye ilk üfleyen nefisler ve nefesler sahibinin güzelliğindendir.

Ney senin neyine?

1… Ney

Malumdur. Ney daha bir kamışken koparılır kamışlıktan. Sonra yedi delik açılır vücudunda. Yedi sevda yarası. Bir ucundan nefesini verir insanoğlu ve parmaklarıyla neyin yaralarını sarar. Ve neyden çıkan ses de insanoğlunun yaralarını.

İçine kızgın yağlar doldurulur. Ney’in derdidir bu yağ? İnsanoğlunun sermayesi gibi onun sermayesi de derdidir çünkü. Yedi yara taşır o naif bedeninde. Yedi sevda yarası. İşte o yaralarını açıp kapadıkça inler.

Ney bu. Dinledikçe, inlersin; inledikçe de dinler.

Yaralarını deşer. Yaralarını da yâre deşer.

Neyce konuşur, neyce susar, neyce ağlaşırsın sonra.

Mevlâna Hazretleri eşsiz eseri mesneviye onun hikayesiyle başlar. Neyi dinledikçe, onun ayrılıklardan ettiği şikayeti dillendirir. Öyle bir sevdadır ki neyin sevdası, kimseler tam anlamıyla hikmetini çözemez.

Derdini dillendirdikçe dilsizleşir, dilsizleştikçe dillenir neyin sevdası.

2… Nefes

Nefes… Âh o nefes.

Aşka getiren, aşktan getiren; âşık eden, aşktan eden nefes.

Yüce Allah’ın bize kendinden bağışladığı cevher. Sözlerin temsil etmediği, harfe can veren, kelimeyi toplayan, cümleyi tamamlayan, neye aşkı üfleyen nefes.

Neyin bir ucundan sessiz ve derinden girip de yine onun yaralarından dertli dertli sızan nefes. Onun nağmeleriyle havanın boşluğuna yazısız pulsuz aşkı yazan nefes.

Dervişi derviş eden, ermişi ermiş eden, biz gibi biçareleri de yanmış eden nefes.

Figân eden dertli bülbülün bağrındaki yangından çıkıp da gülistandaki gülleri al kanlara boyayan nefes.

Sinesinde aşkın ateşini taşıyanla aşksız sinesini taş diye taşıyanın nefesi bir midir?

İşte âşığın nefesi neyle buluşunca aşk olur. Hû olur. Gönüllere dokunur. Hay olur, cana can katar. Nefesin güzelliği, insan denen neye ilk üfleyen nefisler ve nefesler sahibinin güzelliğindendir.

3… Neyzen

Nefes ile nefisin sahibi olandır neyzen. Nefis ile nefsi birbirinden ayıran.

Ney’in yedi yarası var demiştik. Neyzen ise bu yaraları yine neyden çıkan nağme ile sarar. Bir nevi hekimdir. Fakat bu hekimlik başka. Hastaya kendi yarasından merhem yapabilen kaç hekim var şu dünyada.

Neyzen bir nevi ney’in yaralarını sararken bir nevi de kendini neyin yerine koyup yaralarını sardırır. Onlar iki eski âşık gibi sarmaş dolaş olurlar. Her fasılda karşılıklı dert alışverişi yaparlar. Ney ne kadar dertlenirse, neyzen o kadar dermanlanır.

Neyzen yanık bağrından çıkan efkâr dolu nefesi süzer neyin kamıştan gövdesinde. Ney ona karşılık verir o yanık seninin buğusunda.

Ney’den ayrı kaldığı vakitler de olur neyzenin. O ki sevdalı olmalıdır neyine. Ayrı kaldığı vakitler hasretle yanmalıdır. Yoksa vuslat arzusuyla yanmayanın kavuşmasından ne çıkar?

Ney Leylâ’sıdır neyzenin. Hani Mecnun, Leylâ’yı gördü diye bir köpeğin gözlerini öpmüştü zamanında. İşte neyzen böyle bir aşk duyar neyine.

Aslında neyzenin neye nefes verdiğini sanar herkes.

Öyle değildir o iş.

Aşk üfler neyzen olan neyine.

Eğer değilsen neyzen,

Ney senin neyine?

Marifet ney’dir? Aşk, haydi dil, inle!

Tarif et, neydir aşk? Haydi dilinle… (Rızâ)

Kaynak: Ali Rıza Kasıcık, Altınoluk Dergisi, Sayı: 370, Aralık 2016