Ne Yediğimizi Kimse Sormuyor

RÖPORTAJ

Suriye’den Lübnan’a, Lübnan’dan Türkiye’ye uzanan bir ‘savaş hikâyesi’… Şefika Bahsik Kubbeci’nin Suriye’deki savaştan kaçış hikâyesini ve Türkiye’de yaşadıklarını dinledik.

Röportaj: Abdullah Güner, Levent Mete, Ammar Aloklo

Şefika Bahsik Kubbeci, Suriye’den ülkemize gelen misafirlerimizden sadece biri. İki kızı var, biri Türkiye’de yanında yaşıyor biri Lübnan’da halen kayıp. Eşleri Suriye’deki savaşta şehit düşen iki gelini ise çocuklarıyla birlikte Lübnan’da kaybolmuş, kendilerinden haber alınamıyor. Birlikte yaşadığı kızı, sağ kalan yaralı tek oğlu ve torunlarıyla birlikte savaştan sonra önce Lübnan’a kaçıyorlar. Bir süre Lübnan’da yaşıyorlar ve 6 ay önce Türkiye’ye geliyorlar.

İstanbul’da Sancaktepe’de evlerine misafir olduğumuz Şefika Hanım, Suriye’de yaşadıklarını bizlere anlatırken gözlerinden yaşlar boşalıyordu. Savaşta ölen çocuklarının ve kaybolan gelinlerinin, torunlarının acısını yanındaki yetimlerine ve torunlarına sarılarak azaltmaya çalışıyordu.

SURİYE’DEKİ SAVAŞTAN KAÇIŞ

Suriye’de Humus’ta Baba Amır’da yaşıyorlardı. Evleri, işleri, her şeyleri vardı. ‘Arap Baharı’ ile Suriye’de başlayan gösteriler ilk kez onların yaşadığı bölgede çatışmalara dönüştü. Çatışmaların sonrasında ise yaşadıkları yerde hiçbir şey kalmamıştı. Her yer bombalanmış, evleri yıkılmış, mahallelerinde kimseler kalmamıştı. Çatışmaların bitmeyeceğini anladıklarında onlara da yol görünmüştü. Karar vermişlerdi; Humus’a en yakın sınır komşuları olan Lübnan’a gidecekler ve orada yaşayacaklardı.

Suriye’de yaşanan iç çatışmalarda Şefika Hanımın üç oğlundan ikisi şehit edildi. Sağ kalan tek oğlu ise yaralıydı. İki gelini, iki kızı, yaralı oğlu, torunları ve yetimleriyle birlikte, toplam 12 kişi olarak Lübnan’a gitmeye karar verdiler. Daha gizli ve güvenli olduğu için yolculuklarını dağlardan, ormanlık alanlardan sürdürdüler. Bu zorlu yolculukları yürüyerek Lübnan sınırına kadar devam etti. Sınıra yaklaşınca birkaç defa saldırıya uğradılar ve bir yolunu bulup Lübnan’a girmeyi başardılar.

LÜBNAN’DA SURİYELİLER PEK SEVİLMİYOR

Ailece Lübnan’da üç yıl boyunca kiraladıkları bir evde kalmışlar. Şefika Hanımın savaştan yaralı olarak sağ kurtulan ve evin geçiminden sorumlu olan tek oğluna iş verilmemiş. Çünkü Suriyelilerin Lübnan’da çalışmasına izin verilmiyormuş. Onlar da kenarda biriktirdikleri parayla bir süre idare etmeye çalışmışlar.

Şefika Hanım Lübnan’da yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Lübnan’da Suriyeliler pek sevilmiyor. İş verilmediği için de yaşamanız çok zorlaşıyor. Şehit olan iki oğlumun hanımları, biri 4, diğeri 3 çocuğuyla Lübnan’da kayboldu, bulamadık. Ayrıca eşini kaybeden bir kızım da Lübnan’da kanser hastası oldu. Orada halâ yaşıyor. Türkiye’de vize kanunu çıktıktan sonra artık Lübnan’dan buraya getirmemiz de mümkün olmuyor ancak telefonda görüşebiliyoruz.”

Kenardaki paralarıyla bir seyyar araba alıp çalışmak isteseler de bunda pek başarılı olamamışlar. Sonunda o arabayı da satıp Türkiye’ye uçak bileti alıp gelmişler.

TÜRKİYE’DEKİ HAYATLARI

Sultanbeyli’de bir restoranda çalışan yaralı oğlunun buradaki aylık kazancı 600 lira ve bu zaten oturdukları evin kirasına denk geliyor. Evin nüfusu 10 kişi. Yani 10 kişiye bir kişinin maaşı yetişmeye çalışıyor. Hüdâyi Vakfı’ndan gelen erzaklar ve dışarıdan gelen diğer yardımlarla yiyecek ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorlar.

Gıda ihtiyacıyla ilgili bir sıkıntı yaşamıyorlar fakat gelen erzak yardımlarının aynı olmasından dolayı çocukların aynı şeyleri yemekten sıkıldıklarını ve “başka yemek yok mu” diye sorduklarını öğreniyoruz. Komşularının da zaman zaman evdeki pişirdikleri yemeklerden getirdiklerini söylüyorlar.

“Türkiye’deki insanlardan ne gibi yardım bekliyorsunuz?” diye sorduğumda Şefika Hanım şöyle cevap veriyor: “Türkiye’deki insanlardan Allah razı olsun. Sağ olsunlar. Biz onlardan razıyız. Lübnan gibi değil burası. Biz Lübnan’da korkuyorduk. Hızlı bir şekilde oradan ayrıldık. Her yerde tehdit ediliyorduk ve duramadık zaten. Buraya geldik rahat ettik. Sizden razıyız. Biz sizden ev kirası için yardımınızı istiyoruz. Başka bir isteğimiz yok. Allah razı olsun.

Bizim ne yediğimizi kimse bilmiyor. Pazara gidiyoruz. Orada kalan bozulmuş sebzeleri toplayıp pişirip yiyoruz, elhamdülillah. Ama ev sahibi bizi hiç sormuyor. Kira zamanı gelince kapıya gelip hemen kirayı istiyor. Hakkıdır, bir şey diyemiyoruz.”

Bunları duyduktan sonra "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" hadis-i şerifi aklımıza geliyor.

“Bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz? Geleceğe dair bir umudunuz var mı?” soruma ise Ben 65 yaşındayım. Biz savaştan kaçtık, buraya geldik. Bundan sonra ne umudum olabilir dünyada? Ben şu çocukları düşünüyorum. Suriye’ye dönmeyi düşünmüyorum. Hiçbir fikrim yok. Allah bilir, Allah kerimdir.” dedi Şefika Hanım.

Güler yüzle karşılandığımız evlerinde yokluğa rağmen temizlik hemen göze çarpıyordu. Hatta neredeyse her girdiğim Suriyeli’nin evinde bir temizlik hassasiyeti olduğunu söyleyebilirim. Bugün ziyaret ettiğimiz, evlerine misafir olduğumuz Suriyeliler içinde Şefika Hanımı ve ailesini unutamıyoruz. Çok yaralı, çok içten anlattı bize yaşadıklarını. Hatta bize tercümanlık yapan Suriyeli Ammar arkadaşımız “gerçek ihtiyaç sahibi bir Suriyeli aile” diyerek çok duygulandı. Çocuklara ikram ettiğimiz çikolatalar onlar yiyene kadar ellerinde eridi. Anneleri ellerini sildi. Fotoğraf çektik. Dert ortağı olduk. Yüreğimiz acıdı. Gözlerimiz güldü çocuklara bakarken. “Daha fazla ne yapabiliriz” diye düşündük hepimiz. Vedalaştık ve güler yüzle çıktık evlerinden…

Not: Aziz Mahmud Hüdâyi Vakfı aracılığıyla Suriyeli ailelere yardım etmek isterseniz bu sayfadan online bağış yapabilirsiniz.