Ne İsraf Et Ne Cimri Ol!

HAYATIMIZ

Beşerî sistemlerde mülk, ya topluma ya da fertlere âittir. İslâmda ise; “mülk Allâh'a âit”tir. Cenâb-ı Hak, bir emanet olarak verdiği malı-mülkü nasıl kullandığımız hususunda, biz kullarını dâimâ imtihan etmektedir. Bu imtihanda en çok düşülen iki büyük hatâ ise; “israf” ve “cimrilik”tir.

İsraf; malı kendi nefsânî arzuları için ve ölçüsüzce harcamak, aşağılık duygusunu bastırmak için güç gösterisinde bulunmaktır. Cimrilik de kendine biriktirmektir. Her ikisi de kökü Cehennem'de olan çirkin vasıflardır. Mü'min, bu iki vasıftan da kendini koruyan, denge ve îtidâl sahibi kimsedir.

Nitekim âyet-i kerîmede: “(O mü'min kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (el-Furkān, 67) buyrulmaktadır. “Orta yol”dan maksat da, ifrat ve tefritten uzak, şer'î ölçüler içindeki dengeli bir harcamadır.

İlâhî bir imtihan malzemesi olan malı Allah Teâlâ'nın râzı olduğu şekilde sarf etmek, ebedî bir saâdet sermâyesi olurken, bunun aksine onu israf ve cimrilikle ziyân etmek ise ebedî bir hüsran sebebidir.

HÜSRANDA OLAN KİMSELER

Sahâbe-i kirâmdan Ebû Zer (r.a.) şöyle demiştir:

“Ben bir keresinde Rasûlullah (s.a.s.)’in huzuruna vardım. O esnâda Efendimiz (s.a.s.) Kâbe’nin gölgesinde:

«–Kâbe’nin Rabbine yemin ederim ki, muhakkak onlar çok hüsrandadırlar! Kâbe’nin Rabbine yemin ederim ki, muhakkak onlar çok zarardadırlar!» buyuruyorlardı.

Ben kendi kendime:

«–Benim hâlim nedir? Bende (kötü) bir şey mi görülüyor acaba?!» dedim. Varıp yanına oturdum. Rasûlullah (s.a.s.) hâlâ bu sözü tekrarlıyordu. Kendimi tutamadım, susmaya kâdir olamadım; beni, târif edemeyeceğim bir hâl kapladı ve:

«–Kimdir onlar? Babam-anam Siz'e fedâ olsun yâ Rasûlâllah!» dedim.

Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz:

«–Onlar, malı çok olanlardır! Sadece; (helâlden kazanıp da) “şunu şuraya, bunu buraya” diye malını Allah yolunda infâk edenler bundan müstesnâ olabilirler!» buyurdular.” (Buhârî, Eymân, 3)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 363