Nasıl Takva Sahibi Olunur?

İHSAN

Takva ne demektir, nasıl elde edilir? Din gerçek anlamda nasıl yaşanır? Takvayı önemli kılan ve “takvâ hayatı”nın yaşanmasını gerekli kılan sebep nedir? Peygamberimizin (s.a.v.) takvası nasıldı? Bir hayat tarzı olarak takva...

Takvâ; Allah’tan uzaklaştıran her şeyden kalbi korumak, nefsânî arzuları köreltmek, rûhânî istîdatları inkişâf ettirmektir. Her hâl ve hareketinde Allâh’ın gazabından sakınarak O’nun rahmetine sığınmaya gayret etmektir. İlâhî kameranın (ilâhî müşâhedenin) altında olunduğu gerçeğini, kalpte dâimî bir şuur ve idrâk hâline getirerek Kur’ân ve Sünnet’i hayatın her safhasına intikâl ettirebilmektir. Dînin hükümlerini muhabbet, gayret, fedâkârlık ve vecd içinde îfâ edebilmektir.

DİN NASIL YAŞANIR?

Din, her şeyden önce bir muhabbet işidir. Öyle ki, samimî bir muhabbet olmadan, sadâkat de, teslîmiyet de itaat de ilâhî rızâya muvâfık değildir. Çünkü satırlardaki bilgilerin, gönüllerde hissedilmesi, aklen ve rûhen hazmedilmesi ve bunun en tabiî neticesi olarak da sâlih ameller sûretinde fiillere aksetmesi, böylece bir “takvâ hayatı” yaşanması îcâb eder.

“Takvâ” o kadar mühimdir ki; Kur’ân-ı Kerîm’de, muhtelif kalıplarda, 258 yerde geçmektedir. Cenâb-ı Hak buyurur:

“...Allâh’a karşı hakkıyla takvâ sâhibi olun!..” (Âl-i İmrân, 102) Abdullah ibn-i Mes‘ûd t bu âyet-i kerîmeyi şöyle tefsîr etmiştir:

“Allâh’a her hususta itaat edin, kesinliki i le O’na isyân etmeyin, yani rızâsına uygun olmayan hiçbir şeyi yapmayın ve O’nu devamlı zikredin, hiçbir zaman unutmayın!” (Hâkim, Müstedrek, II, 323/3159)

NASIL TAKVA SAHİBİ OLUNUR?

Resûlullah Efendimiz, gelmiş gelecek bütün insanların en takvâlısı idi. Bütün hareketlerinde Allâh’ın rızâsını gözetir, O’nun râzı olmayacağı şeylerden şiddetle kaçınırdı. Gerek duâ, gerek tesbih, gerekse tefekkürleriyle dâimâ Allâh’ı zikir hâlinde bulunurdu. Hazret-i Ayşe şöyle buyurur:

“Resûlullah, her ânında Allah’ı zikir hâlindeydi.” (Müslim, Hayz, 117; Ebû Dâvûd, Tahâret, 9/18) Allâh’ı zikretmedikçe ne oturur, ne de kalkardı. (İbn-i Sa‘d, I, 424) Korku, ümit, sıkıntı, rahatlık gibi her türlü hâlde, dinlenirken, çalışırken, yürürken, dururken, gece, gündüz, hâsılı her hâlükârda Cenâb-ı Hakk’ı zikreder, O’nun dâimâ kullarını görüp işittiğinin ve gizli açık her hâllerinden haberdar olduğunun şuur ve idrâki içinde bulunurdu. Ashâbına ve ümmetine de böyle olmalarını tavsiye buyururdu.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Fahr-i Âlem - Habîbi Hüdâ Hz. Muhammed Mustafâ, Erkam Yayınları