Nasıl Öleceksiniz?

HAYATIMIZ

İnsanoğlu için kaçınılmaz olan ölüm, herkesin karşısına nasıl yaşadıysa öyle çıkar.

Hiç şüphesiz, insanoğlu için kaçınılmaz bir hakîkat olan ölüm, herkesin karşısına, yaşadığı hayatın keyfiyetine uygun bir mâhiyette çıkacaktır.

Hazret-i Mevlânâ bu hususu ne güzel ifâde etmektedir:

“Oğul, herkesin ölümü kendi rengindedir.”

“Ey ölümden korkup kaçan can! İşin aslını, sözün doğrusunu istersen, sen aslında ölümden korkmuyorsun, sen kendi hâl ve amellerinden korkuyorsun.

Çünkü ölüm aynasında görüp ürktüğün, korktuğun, ölümün çehresi değil, kendi iç dünyanın çirkin yüzüdür. Senin rûhun bir ağaca benzer. Ölüm ise o ağacın yaprağıdır. Her yaprak ağacın cinsine göredir…”

Ölümü bir hüsran olmaktan kurtarıp bir zafere dönüştürebilmek, onu mâtem değil de “Şeb-i arûs / vuslat gecesi” hâline getirmek; ölüm sonrası için arzu edilen saâdet yurduna şimdiden hazırlanıp ölmesini bilenlerin kârıdır.

Zira Cenâb-ı Hakk’a tahsis edilmesi gereken gönüller, hayatta iken daha ziyâde ne ile meşgul olmuş ise, ölürken de ekseriyetle onunla meşgul olur. Bunun müsbet-menfî sayısız misalleri vardır.

Rebî bin Haysem bu husustaki bir müşâhedesini şöyle nakleder:

“Bir keresinde can çekişen bir adamın yanında bulunmuştum. Ben; “Lâ ilâhe illâllâh!” deyip telkin verdikçe o, sanki kelime-i tevhîdi duymuyor, para sayar gibi parmaklarıyla birtakım hesaplar yapıyordu.”

İBRET VERİCİ BİR HADİSE

Yine meşhur hadis âlimlerinden Abdülazîz Revvâd Hazretleri, başından geçen ibret verici bir hâdiseyi şöyle anlatmıştır:

“Medîne-i Münevvere’de idim. Bir gece Mescid-i Nebî’ye gidiyordum. Bir kadın telâşla yaklaşıp: «Ey efendi! Eğer sevap kazanmak istiyorsan yardıma gel! Şurada bir hasta var, can çekişiyor, ölmek üzere. Ona şehâdet kelimesini telkin etsen, söyletsen!» dedi.

Hemen oraya gittim. Ölmek üzere olan adama kelime-i şehâdeti söyletmek için ne kadar uğraştıysam da bir türlü söyletemedim! Bir ara gözlerini açıp:

«Kaç defâdır bunu söyle diyorsun. Ben, bu kelime-i şehâdetten ve İslâm dîninden, hayli zamandır yüz çevirdim. Şimdi de bir türlü söyleyemiyorum.» dedi ve sonra öldü.

ŞARAP İÇMEK GÜNÂH MI?

Adamın kim olduğunu ve hâlini araştırdığımda onun devamlı olarak şarap içen bir kimse olduğunu öğrendim. Kendi kendime, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in; «Şarap içmeyi âdet edinen, puta tapan gibidir.» (İbn-i Mâce, Eşribe, 3) buyurması elbette doğrudur, dedim.”

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gönül Yolculuğu, Erkam Yayınları