Namazı Terk Edenin İslâm'dan Nasibi Yoktur!

İSLAM

Hazret-i Ömer-radıyallâhu anh-, vâlilerine şöyle yazmıştır: “Benim katımda en mühim işiniz namazdır. Kim onu koruyup vakitlerine dikkat ederse, dînini korumuş olur; kim de onu yerine getirmeyip yitirirse, dînini de kısa zamanda yitirir.” (Muvatta’, Vukûtu’s-Salât, 6)

PEYGAMBER EFENDİMİZİN "KARDEŞİM" DİYEREK ÖVDÜĞÜ SAHABİ

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, namaz mevzuunda çok hassas davranan Abdullâh bin Revâha Hazretleri’ni “Kardeşim” hitâbıyla taltif buyurarak şöyle medhetmiştir:

“Allâh, kardeşim Abdullâh bin Revâha’ya rahmet etsin! Namaz vakti nerede girse, hemen durur ve namazını kılar.” (Heysemî, IX, 316)

Cerir bin Abdullâh -radıyallâhu anh- anlatıyor:

Bir gece Rasûl-i Ekrem Efendimiz’le birlikte oturuyorduk. Dolunaya bakarak şunları söyledi:

“–Şu dolunayı birbirinizi itip kakmadan rahatça nasıl görüyorsanız, Rabbinizi de öyle rahatça göreceksiniz. Artık güneşin doğmasından ve batmasından önceki bütün namazları kılabilmek için elinizden gelen gayreti gösteriniz.”

Ardından da şu âyet-i kerîmeyi okudu:

“…Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbîh et; gece saatlerinde ve gündüzleri de tesbîh et ki, Rabbinin rızâsına eresin.” (Tâhâ, 130) (Buhârî, Mevâkît 16, 26, Tefsîr 50/1, Tevhîd 24; Müslim, Mesâcid 211)

ALLAH TEÂLÂ'YI GÖREBİLMEMİZ İÇİN EN BÜYÜK VESİLE

Demek ki Yüce Rabbimiz’i görebilmemiz için en büyük vesîle, farz namazlara gösterilen titizliktir. Yapılan her ibâdet, âdeta cennete giriş vizesi gibi görülmeli ve bu ulvî ruh heyecânı içinde îtinâ ile îfâ edilmelidir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

“Kişi rükû ve secdesini tam yaparak namazı güzel bir şekilde edâ ederse namaz o kişiye:

«–Beni muhâfaza ettiğin gibi Allâh da seni muhâfaza etsin!» der. Namaz yükseltilir. Kişi rükû ve secdesini tam olarak yapmaz, namazını güzelce edâ etmezse namaz ona:

«–Beni zâyî ettiğin gibi Allâh da seni zâyî etsin!» der. Namaz, eski elbisenin dürüldüğü gibi dürülüp adamın yüzüne çarpılır.”[1]

Âyet-i kerîmede buyrulur: “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar. (Gafletle kılarlar.) (el-Mâûn, 4-5)

Ağırdan alarak namazı son vaktine kadar geciktirmek ve kerhen kalkarak vazîfe savar gibi hemen farzını kılıvermek, Allâh muhâfaza buyursun, insanı münâfıklığa götüren kötü bir haslettir.

MÜNAFIKLARIN KILDIĞI NAMAZ

Alâ bin Abdurrahmân anlatıyor:

“Bir öğleden sonra Enes bin Mâlik’in yanına gitmiştik. Enes, biz varınca hemen kalkarak ikindi namazını kıldı. Namazını bitirince kendisine namazı erken kıldığını söyledik. O da niçin böyle erken kıldığını anlatarak şöyle dedi:

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şöyle buyurduğunu işittim:

«O münâfıkların namazıdır! O münâfıkların namazıdır! O münâfıkların namazıdır![2] Onlardan biri oturur, oturur, tam güneş sararıp batmaya yüz tutunca, şeytanın iki boynuzu arasına girince kalkar, kuşun yem toplaması gibi hızlıca dört defâ yatıp kalkar, namazda Allâh’ı da pek az zikreder.»” (Muvatta, Kur’ân-ı Kerîm, 46; Müslim, Mesâcid, 95)

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, vâlilerine şöyle nasihat etmiştir:

“Benim katımda en mühim işiniz namazdır. Kim onu koruyup vakitlerine dikkat ederse, dînini korumuş olur, kim de onu yerine getirmeyip yitirirse, dînini de kısa zamanda yitirir.” (Muvatta, Vukûtu’s-Salât, 6)

NAMAZI TERK EDENİN İSLÂM'DAN NASİBİ YOKTUR

Misver bin Mahreme -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

“Ömer bin Hattâb -radıyallâhu anh- hançerlendiğinde zaman zaman baygınlık geçiriyordu. Bir keresinde yanına girdim, üstüne bir örtü örtmüşler, kendinden geçmiş vaziyette yatıyordu. Yanındakilere: «–Durumu nasıl?» diye sordum.

«–Gördüğün gibi baygın.» dediler.

«–Namaza çağırdınız mı? Eğer hayattaysa onu namazdan başka hiçbir şey korkutup uyandıramaz.» dedim. Bunun üzerine:

«–Ey Mü’minlerin Emîri namaz! Namaz kılındı!» dediler. Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- hemen ayıldı ve:

«–Öyle mi? Vallâhi namazı terk edenin İslâm’dan nasîbi yoktur.» dedi. Kalktı ve yarasından kanlar akarak namazını kıldı.” (Heysemî, I, 295; İbn-i Sa’d, III, 35; Muvatta, Tahâret, 51)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdetten Günümüze Faziletler Medeniyeti-1-, Erkam Yayınları