“Namazı Dosdoğru Kılın” Ne Demektir?

SORULARLA İSLAM

“Namazı dosdoğru kılın” ne demektir? Dr. Ahmet Hamdi Yıldırım cevaplıyor.

NAMAZI DOSDOĞRU KILIN 

Bakara sûresi 43. ayetinde şöyle buyruluyor:

“Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve rukû edenlerle beraber siz de rukû edin.” (Bakara sûresi, 43.)

Bakara Sûresi 43. Ayetin Tefsiri

“Hak”, Allah’tan geldiği şekilde Tevrat’ın ve Kur’an’ın verdiği bilgilerdir. “Bâtıl” ise, bilinçli bir şekilde bu ilâhî bilgilere aykırı olarak ortaya konulan nefsânî görüşlerdir. Âyet-i kerîme, bunların birbirine karıştırılmasını ve gerçeğin gizli tutulmasını yasaklamaktadır. Bununla birlikte Allah’ın âyetlerinin tefsiri, tercümesi ve açıklanmasında, diğer ilmî hususların incelenip ortaya konmasında tâkip edilmesi gereken en doğru ve güvenilir yolu beyân etmektedir. Buna göre Kur’ân-ı Kerîm’in tercüme ve tefsirini yaparken, Kur’an’ı Kur’an, tercümeyi tercüme, tefsirini de tefsir olarak öğrenmek ve öğretmek farz mesâbesinde mühim bir vazîfedir.

Rivayete göre bir kısım yahudi âlimleri, şahsî fikir ve kanaatlerini kaleme alır, bunları Tevrat’ın aslı ile karıştırır ve birbirinden seçilmez hale getirirlerdi. Böylece doğru ile yanlış birbirine karışır ve doğrunun ne olduğunu tespit etmek güçleşirdi. Bazan de Peygamber Efendimiz’in vasıflarını anlatan âyetleri ve dünyevî çıkarları açısından işlerine gelmeyen bir kısım hususları gizlerlerdi. (bk. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, I, 363-365) Nitekim bu hususta bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Yazıklar olsun şu kimselere ki, kitabı kendi elleriyle yazarlar, sonra da küçük bir dünya menfaati için: “Bu Allah tarafından gönderilmiştir!” derler. Yazıklar olsun elleriyle yazdıkları yüzünden onlara, yazıklar olsun kazandıkları yüzünden onlara!” (Bakara 2/79)

Bilinen gerçeklerin gizlenmesinin uhrevî cezasıyla alakâlı olarak da Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır:

“Bir kimseye bildiği bir konu sorulur da cevap vermezse, kıyamet günü Allah onun ağzına ateşten bir gem vurur.” (Ebû Dâvûd, İlim 9/3658; Tirmizî, İlim 3/2649)

Bile bile hak ile bâtılın karıştırılmaması ve hakkın gizlenmemesi talep edildikten sonra, insanın bu hususta sağlam bir ihlas ve dinî şuura sahip olmasına vesile olacak ibâdetlere devam istenmektedir. Bunların da başında namazın dosdoğru kılınması, mümkün mertebe cemaatle edâ edilmesi ve zekâtın tam olarak verilmesi gelir. Zira bedenî ibâdetlerin en önemlisi namaz, mâlî ibâdetlerin en önemlisi de zekâttır. Âyetteki “rukû edenlerle beraber siz de rukû edin” (Bakara 2/43) kısmı, söz konusu namazın İslâm’ın emrettiği namaz olduğunu göstermekte, bununla yahudiler İslâm’a davet edilip, onlardan müslümanlığın şartlarını yerine getirmeleri istenmektedir.

Cenâb-ı Hakk’ın şu suali ise gerek Ehl-i kitap âlimlerini gerekse Allah’ın kelamını okuyup anlayabilen herkesi derinden sarsacak ve içinde bulundukları çelişkili durumun farkına varmalarını sağlayacak bir keyfiyettedir:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri