Namazda Kalbin Nerede?
Huşûdan mahrum bir kalp, secdede bile uzak olabilir… O'nunla gerçekten beraber olmadan kılınan bir namaz neyi ifade eder? Kalbiyle kulluk edenlerin ibadetinde nasıl bir sır gizlidir?
Cenâb-ı Hak her an ve her yerde bizimle beraberdir. Mühim olan bizim de her an ve her yerde O’nunla beraber olabilmemizdir. Bu şuurla yapılan küçücük bir amel bile dağlar misâli büyürken, Hak’tan gâfil olarak yapılan hiçbir şeyde hayır yoktur. Böyle gâfil bir gönlün kıldığı namaz ruhsuz, verdiği sadaka boş, ettiği duâ karşılıksız, yaptığı tevbe de tevbeye muhtaçtır.
KALBİN ALLAH’LA OLDUĞU NAMAZ
Şu kıssa, bu hakîkati ne güzel îzah eder:
Leylâ’nın aşkıyla çöllere düşmüş olan Mecnun, farkında olmadan namaz kılmakta olan bir kimsenin önünden geçer. Namaz kılmakta olan kimse selâm verip namazdan çıktıktan sonra hiddetle seslenir:
“–Namaz kılanın önünden geçilmez, bilmez misin?!”
Mecnun, o kimseye şu mukâbelede bulunur:
“–Ben, Leylâ’nın aşkından seni göremedim ki! Asıl sen, huzurunda namaz kıldığın Allâh’ın aşkından beni nasıl görebildin?”
Demek ki bir fânîye sevdâlı gönlü bile, âşık olduğu kimseye dâir hissiyat kaplar. Onun gözü başka bir şey görmez. Bunun gibi, Hak âşıklarının ibadetleri de Allah ile kâmil mânâda bir beraberlik iklîminde gerçekleşir. Bir gönül, Allah ile beraberlik zirvesine ne nisbette yakınsa, ibadetleri de o nisbette seviye kazanır.
Hazret-i Âişe vâlidemiz buyurur ki:
“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- namaza durduğunda, zaman zaman yüreğinden kazan kaynaması gibi ses gelirdi.” (Ebû Dâvûd, Salât, 157; Nesâî, Sehv, 18)
Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- da ibadet hayâtında müstesnâ bir huzur ve huşû iklîmine girerdi. Bir muhârebede ayağına ok isâbet etmişti. Iztırâbının şiddetinden dolayı oku çıkaramadılar. Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:
“–Ben namaza durayım da öyle çıkarın!” dedi.
Dediği gibi yaptılar. Hiçbir zorluk çekilmeden, kolayca çıkarıldı. Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- selâm verip; “–Ne yaptınız?” diye sorunca, oradakiler; “–Çıkardık!” dediler.
İşte kalbi Allah ile olanın ibadetindeki huşû ve mânevî haz bambaşkadır.
Öte yandan maiyyet, yani Cenâb-ı Hak’la beraberlik şuuru, sadece ibadet anlarına mahsus da değildir. O, mü’minin bütün hayâtını şekillendirecek bir gönül kıvâmıdır. İbadetler kadar, âile hayâtını da ictimâî hayâtı da kazancı da harcamayı da velhâsıl bütün beşerî fiilleri tanzim edecek bir mânevî hassâsiyettir…
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından 2, Erkam Yayınları