Müslümanın Baş Görevleri Nelerdir?

HAYATIMIZ

 Müslümanın başta gelen vasıfları nelerdir?

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh- şöyle der:

Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bize yaptığı konuşmalarda çoğu zaman şu sözü söylerdi:

“Emâneti olmayanın îmânı yoktur, ahdine riâyet etmeyenin de dîni yoktur.” (Ahmed, III, 135, 154)

MÜSLÜMANIN BAŞTA GELEN VASIFLARI

Emânet, sadâkat ve ahde vefâ, müslümanın başta gelen vasıflarındandır. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“...Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen söz, mes’ûliyeti gerektirir.” (el-İsrâ, 34)

Cenâb-ı Hak, kurtulaşa eren mü’minlerin vasıflarından birini de;

“Yine onlar, emânetlerine ve ahitlerine riâyet ederler.” (el-Mü’minûn, 8) şeklinde ifâde buyurmaktadır.

Şunu hiçbir zaman unutmamak lâzımdır ki, insanlara verilen bütün sözler ve onlarla yapılan her türlü anlaşmalar, aynı zamanda Allâh’a verilen sözler mesâbesindedir. Allâh’ın huzûrunda yapılan anlaşma ve verilen sözlere ise mutlakâ uyulmalı ve bunlar titizlikle yerine getirilmelidir.

Âlemlerin Efendisi -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, sadâkatin zirvesinde idi. O’nun bu hâlini, en azılı düşmanları bile îtirâf etmek mecbûriyetinde kalmışlardır.[1] Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hiçbir zaman hak olmayan bir söz söylememiş, hattâ şaka yaparken dahî sadâkatten ve doğru sözlülükten ayrılmamıştır.

MÜNAFIKLARIN 4 VASFI

Emîn olmayan ve sözünde durmayan kimseler hakkında çok dehşetli îkazlar mevcuttur. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

“Dört vasıf vardır ki, bunlar kimde bulunursa, o kişi tam münâfık olur. Kimde de bu vasıflardan biri bulunursa, onu terk edinceye kadar o kişide münâfıklıktan bir sıfat kalmıştır: Kendisine bir şey emânet edildiği zaman ona ihânet eder. Konuştuğunda yalan söyler. Söz verince sözünden döner. Düşmanlıkta haddi aşar, haksızlık yapar.” (Buhârî, Îmân 24, Mezâlim 17; Müslim, Îmân 106)

Bir kişinin çevresine güven vermemesi, îmânının zayıfladığına, haysiyetini yitirdiğine ve İslâmî hassâsiyetini kaybettiğine işârettir. Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- bu hususu ne güzel ifâde eder:

“Bir kimsenin kıldığı namaza, tuttuğu oruca bakmayınız. Konuştuğunda doğru söylüyor mu, kendisine bir şey emânet edildiğinde ona riâyet ediyor mu, dünyaya meylettiği zaman helâl-haram gözetiyor mu, ona bakınız.” (Beyhakî, Kübrâ, VI, 288; Şuab, IV, 230, 326)

Ziyâ Paşa ne güzel söyler:

İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrâh,

Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allâh!..

Said Paşa da şöyle der:

Korkma düşmandan kim âteş olsa yandırmaz seni,

Müstakîm ol Hazret-i Allah utandırmaz seni.

“Mü’minler içinde Allâh’a verdikleri sözde duran nice erler vardır. Kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiş, kimi de (şehidliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.” (el-Ahzâb, 23)

[1] Bkz. Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 6; Müslim, Cihâd, 74; Taberî, Tefsîr, VII, 240; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, III, 113.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Gençlik , Erkam Yayınları