Müslüman Dâima İyimser Olmalı!

HAYATIMIZ

Hiçbir hayırlı gelişme hakkında ümitsiz olmayın. Olmaz demeyin. En beklenmedik ve en umulmadık mevzularda bile, eğer Cenâb-ı Hak dilerse neler olmaz ki! O dilediğinde, kaskatı taşların içinden bile, nice billûr şelâleler akıtmıyor mu? O dilerse ateşi gülistana çeviriyor. O dilerse, en olmazlar dahî, olur hâle geliyor. Velhâsıl müslüman; bedbin/kötümser olmayacak, nikbin/iyimser olacak.

İNSAN ACELECİDİR

Allâh Teâlâ insan psikolojisinin bu husûsiyetini şöyle beyân buyurmaktadır:

خُلِقَ اْلإِ نْسَانُ مِنْ عَجَلٍ

“İnsan, aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır…” (el-Enbiyâ, 37)

وَيَ دْعُ اْلإِ نْسَانُ ِلشَّرِّ دُعَاء هُ ِ لخَْيْرِ وَ كَانَ اْلاِنْسَانُ عَجوُلا

“İnsan, hayrı istediği kadar şerri de ister. İnsan çok acelecidir!” (el-İsrâ, 11)

ACELE EDENLER MAHRUM OLUR

İnsan hayrı istediği gibi, şerri de ister ve yaptıkları ile onu dâvet eder. Bunun sebebi insanın pek aceleci olmasıdır. Sabır ve tahammül zor geldiği için sonra olacak şeyin vaktinden önce hemen olmasını taleb eder. Bu davranış ise zaman zaman istenmeyen bir netice ile sonuçlanır. Nitekim Mecelle’de: “Kim bir şeyi vaktinden evvel isti’câl eyler ise mahrûmiyetle cezâlandırılır.” Yâni bir şeyin vaktinden önce acele olarak gerçekleşmesini isteyen kimse, o şeyden mahrum edilmek sûretiyle cezaya dûçar kılınır, denilmiştir.

ACELE EDENLER HAYIR VE ŞERRİ AYIRAMAZ

İnsanın aceleci vasfının bir tezâhürü de onun kolay elde etme iştihâsında olmasıdır. Zîrâ o âhiret saâdetini, dünyada yaşamak ister. Bu sebeple insanların birçoğu âhireti bırakır da dünyaya meyleder. O büyük âhiret mükâfâtına ehemmiyet vermediği gibi o acıklı azâbı da düşünmez. Aceleciliğinden dolayı hayır ve şerri birbirinden ayırmadığı için âkıbetini hesâba katmaz. Âyet-i kerîmede insanın bu aldanışı şöyle beyân buyrulur:

كَلا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَة وَتَذَرُونَ اْلآخِرَة

“Hayır! Doğrusu siz âcil olan dünya hayatını seviyorsunuz ve âhireti bırakıyorsunuz.” (el-Kıyâme, 20-21)

SIKINTILI DURUMLARDA ÜMİTSİZ VE KÖTÜMSER OLMAMALI

Gerçekten insan, öfkelendiği, bir sıkıntıya düştüğü ve güçlüklerle karşılaştığı zaman, muhâtaplarına çok kolaylıkla bedduâ edebilmektedir. Hâlbuki bu zor ve güç durumlardan sabır ve metânetle kurtulmaya çalışmak gerekir. Ancak aceleci yapısı ile insan, böyle durumlarda ümitsiz ve kötümser bir hâlet-i rûhiye içinde, bâzen de teessürünün çokluğundan:

“Allâh’ım, cânımı al da, beni bu sıkıntıdan kurtar!” gibi sözlerle kendisi için bedduâ eder ki, bunlar aslâ doğru değildir. Enes -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

RESÛLULLAH'IN TAVSİYE ETTİĞİ DUÂ

“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- son derece zayıflamış bir hastayı ziyâret etti ve:

«–Allâh’a bir şey için duâ ediyor muydun veyâ O’ndan bir şey istiyor muydun?» diye sordu. Hasta şöyle cevap verdi:

«–Evet. Allâh’ım! Bana âhirette vereceğin cezayı bu dünyada hemen peşin olarak ver, diye duâ ederdim.»

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

«–Sübhânallâh! Senin buna gücün yetmez. Şöyle duâ etseydin olmaz mıydı?: Allâh’ım! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi cehennem azâbından koru!» Bunun üzerine adam bu duâyı yaptı ve şifâ buldu.” (Müslim, Zikir, 23/2688; Tirmizî, Deavât, 71/3487)

ÖLÜMÜ TEMENNİ ETMEYİN

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- diğer bir hadîslerinde şöyle buyurmuştur:

“Başına bir musîbet geldi diye hiçbiriniz ölümü temennî etmesin. Mutlaka böyle bir şey temennî etmek zorunda kalırsa: «Allâh’ım, benim için yaşamak hayırlı olduğu sürece beni yaşat, hakkımda ölüm hayırlı olduğu zaman da beni öldür.» desin.” (Buhârî, Merdâ, 19; Deavât, 30; Müslim, Zikir, 10, 13)

BEDDUÂ ETMEMELİ, SABIRLA HAYIR DUÂ EDİLMELİ

Bundan dolayı mü’minler, bedduâ etmemeli, sabır ve ihtiyat ile hayra nâil olmak için duâ etmeli, faydalı hizmetleri yapmaya çalışıp hayra dâvet etmelidir. Âyet-i kerîmede tavsiye buyrulduğu üzere:

رَبنََّا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَة وَفِي الآخِرَةِ حَ سَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

“…Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik, âhirette de iyilik ver ve bizi cehennem azâbından muhâfaza eyle.” (el-Bakara, 201) diye niyazda bulunmalıdır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi, Erkam Yayınları