Musibetlerin Çaresi

TEFEKKÜR

Başımıza gelen bela ve musibetleri nasıl anlamalıyız? Musibetlerin çaresi nedir?

Muhyiddin İbn Arabî Hazretleri buyuruyor: “Felaket yoktur. İlahî Sır bütün âlemi kaplar ve âlemde hiçbir talihsizliğe izin vermez. Allah’ın nizamını kurduğu her şey O’nun muhabbet dolu ilgi alanı içinde kalır, çünkü hakikat avucundadır. O’nun avucunda olan her şey O’na yakındır ve O’na yakın olan her şey iyi ve korunmuştur; talihsizlik kötüdür ve O’nda hiçbir kötülük bulunamaz.” Senaryoyu yazan O’dur. Müjdeler veren O’dur. Çağran O’dur. Şerleri hayra çeviren O’dur. Zü’l-celâl ve’l-ikrâm O’dur. Erhamü’r- Rahimîn O’dur. Maliki yevmi'd-dîn O’dur!

2020 yılındaki pandemi ve bugünlerde yaşadığımız depremin en derin sarsıntısı ile Cenab-ı Hak bize tekrar kıyametin provasını yaşatıyor. Peygamber Efendimiz’in aleyhis-salât ü ves-selâm: “Kıyamet ne zaman kopacak?” sorusuna “İşinin ehli olmayan insanlara görev verildiği zaman.” şeklinde cevap vermiştir. O yine başka bir hadîs-i-şeriflerinde; “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” buyurmuşlardır.

YERYÜZÜNDE BİR TEK MÜMİN ÜŞÜYORSA, ISINMA HAKKINA SAHİP DEĞİLSİN

Biz tok yatanlardan olunca ilâhî adalet devreye girdi. Allah bize derin uykudan uyandırdı. Bir anda her şeyi kaybettik. Mutlak ihtiyaç sahibi olduk. Sınırın altındaki komşularımız gibi olduk. Açlık duyanlar ve üşüyenlerden olduk. Hazreti Mevlana Celaleddin Rumi; “Şems bana bir şey öğretti; yeryüzünde bir tek mümin üşüyorsa, ısınma hakkına sahip değilsin. Yeryüzünde üşüyen mü’minler var, artık ısınamıyorum.” O, bir akşam evine geldiğinde bir ekmek kırıntısı bile kalmamıştı, büyük bir coşku ile haykırdı; “Ne mutluyuz evimiz Muhammed Mustafa Efendimizin evine benzedi.”

Zü’l-Celâl ve’l-İkrâm olan Allah Teâlâ bir gece içinde her şeyi değiştirdi. Varlık içinde yaşayan milyonlarca insan bir anda evsiz kaldı, sel gibi akan mültecilere benzedi. Zengin fakir oldu; meskûn mülteci, anne babalı yetim ve öksüz oldu. Mal mülk sahibi sahipsiz kaldı. Veren alana dönüştü. Kibirli olan ihtiyaç sahibi oldu. Cimrilik yapan yardıma muhtaç oldu.

Depremlerde yeryüzü sarsılır, binalar çöker. İslâm binasını tutan bir çelik iskelet var; Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in sünneti o çelik iskelettir. En şiddetli depremde çökmez. Habibullah Muhammed Mustafa aleyhis-salât-ü-vesselâm hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: “Benim sünnetime sımsıkı sarılmanızı tavsiye ederim.”

Mevlânâ Celâleddîni Rûmî Hazretleri şöyle buyuruyor: “Ey kardeş! Sen Allah'ın emrine ve aziz Peygamberimiz'in sünnetine uy da, ten Ebu Cehil'inden ve nefsani isteklerden kurtul!”

MUSİBETLERİN ÇARESİ

Musibetlerin çaresi tefekkürdür. Özellikle İslâm âleminin problemlerinin asıl sebebi tefekkür etmememiz, bize verilen herhangi bir nimetin aracılarında kalıp onun Allah’tan geldiğini göremememizdir. “Akıl sahibi” olamadığımız için bize gelen nîmeti Rahman’dan bilmiyoruz ve böylece aynı nîmet, bizi gaflete hatta şeytaniyete sürüklüyor.

İslâm âleminde Müslümanların tefekkür etmeye ihtiyacı hiç bir zaman bu derece olmamıştır. Tefekkürsüz, Kuran-ı Kerim’e karşı kör oluruz. Tefekkürsüz insan eğitimsiz ve terbiyesiz kalır. Tefekkürsüz, Yaratıcıya yaklaşmak mümkün değildir. Tefekkürsüz insanlığı keşfetmek, kulluğu makamını keşfetmek, ölümü keşfetmek mümkün değildir. Kendini bilmek, kendinle yüzleşmek mümkün değildir. İlahi nimetleri, lütuf, bereket, ikram, ihsanı fark etmek mümkün değildir. Kalbimizin hazinesini, değerini, mânâsını anlamak mümkün değildir. Tefekkürsüz, şeytanın vesveselerine kukla oluruz, şuursuzluğa ve cehâlete düşeriz.

MUSİBET SİZİ ALLAH’A YAKLAŞTIRIYORSA İMTİHAN, UZAKLAŞTIRIYORSA CEZADIR

Hz. Ali kerremallahu veche sormuşlar: “Ya Ali, başımıza gelen bu musibetler bize imtihan mıdır yoksa Allah bizi cezalandırıyor mu?” Hz. Ali kerremallahu veche cevap buyurmuş: “Musibet sizi Allah’a yaklaştırıyorsa imtihan, uzaklaştırıyorsa cezadır.”  Hayâtımızda zorluklar, ıstıraplar, imtihanlar olmazsa güzellik, nur, muhabbet ve berekete vasıl olamayız. İmtihanıyla yüzleşmeyen bir mümin Rabb-ül âlemin tarafından mükâfatlandırılmayacaktır. Cenneti kazanma fırsatını kaçıracaktır, ahiretini kazanma fırsatını bulamayacaktır. Ölümsüzlüğünü kazanma şansını kaybedecektir. Hakiki cihat etme, hizmet etme, zikretme, secde etme fırsatını bulamayacaktır. İmanın nuru ve aşkın gücüne erişemeyecektir.

HESABA ÇEKİLMEDEN ÖNCE NEFSİNİZİ HESABA ÇEKİNİZ

Özellikle günümüzde dünyanın, Allah’ın rahmet, bereket, lütuf ve sonsuz güzelliğinin bir yansıması olduğunu idrak edemiyoruz. Bize sunulan bu lütuflar karşısında Allah’a yönelmediğimiz, şükrümüzü arttırmadığımız için aynı nimetler bizim felaketimize sebep oluyor.  Dolayısıyla ağır imtihanlarla karşı karşıya kalıyoruz.  Yeryüzünde bir mümin her zaman her an imtihandadır. Müslüman bu şuuru taşıyandır. Bu ilahî idrak mahrum kaldığında gaflete düşülmüş demektir. Devamlı gafletin sonu ise hüsrandır.

En acı kaybımız, Allah’ın bize verdiği imtihanı kaybetmektir. İmtihanı kaybetmemizin asıl sebebi kalbimizde dünya sevgisini barındırmaktır. Her işe muhabbetle yaklaşmadığımız müddetçe şeytanı galib kılarız. Mesele yüreğimizde var olan ilahi sevginin yeniden canlanmasına gayret etmektir. İmtihanı kazanmak: “Ölmeden önce ölünüz” ve “Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekiniz” hadis-i şeriflerini hayâta geçirmektir. İmtihanı kaybetmemizin asıl sebebi, kalbimizde dünya sevgisini barındırmamızdır.

Allah’ın Teâlâ’nın bizlere bahsetmiş olduğu en büyük ihsan; bizleri, İslâm nurunun varisleri şerefine eriştirmesidir. Bizler Muhammedîler olarak, Hakk’ı büsbütün ortaya çıkarıp batılı yok edecek olan İslâm nurunun varisleriyiz. Bizler nurdan mahlûklarız. Bizler Allah’ın, kulluğun cevheri olan Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’e olan aşkının meyveleriyiz. Çünkü Nûr-u Muhammedî’den yaratıldık. O sallallâhu aleyhi ve sellem varlığımızın her bir hücresinde vardır.  Bizler de taşıdığımız Nûr-u Muhammedî’nin kendi hayatımıza yansımasını istiyorsak, kendi kendimize zulmettiğimizi fark edip şeytanın şerrinden Allah’a sığınmak dışında başka bir kurtuluş olmadığı şuuruna ermeliyiz. Ve ancak o zaman Allah’tan gayri tüm sevdiklerimiz kalbimizden temizlenmiş olur ve böylesi bir ilâhî farkındalık sadece Allah’ı bilmemizi değil, aynı zamanda O’nu görüp O’na âşık olmamızı sağlayacaktır.

Yüce Rabbimiz bizi İslam dinine, Kuran-ı Kerim'e ihlaslı bir şekilde hizmet edenlerden, O'nun mahlûkatına hizmet edenlerden, Hak yolunda kendimizi verenlerden eylesin. Bizlere sorumluluk bilinci versin, bizi muvaffak eylesin, mesuliyetlerin altından kalkmayı nasib eylesin, ilahi emaneti layıkıyla taşımayı nasib eylesin, bize halife sıfatını giymeyi nasib eylesin. Rahmet membaı olan Rabbimiz bizleri hidayet, tevhid, nübüvvet ve Kuran-ı Kerim'in nuruyla nurlandırsın.

Kaynak: Rabia Brodbeck, Altınoluk Dergisi, Sayı: 455