Musa Efendi’den Okumalar

EZCÜMLE

Sâhibül Vefâ Musa Efendi’den okumalar…

Îtidalli olanlar, aynı zamanda sebatkâr olurlar. Ufak bir şeyden dolayı bırakıp gitmezler. Seyr u sülûkte de bu böyledir. Îtidalli hareket edenler, muhakkak hayatlarının sonuna kadar vazifelerini îfâ ederler. Bâzıları çok heyecanlı olur, fakat arkası gelmez. (Allah Dostunun Dünyasından: Hacı Mûsâ Topbaş Efendi ile Sohbetler, s. 148)

MARİFETİN BAŞI TEFEKKÜRDÜR

Kulu mârifetullâh’a ulaştıracak özler, yani tohumlar vücut toprağında hazır beklemektedir. Bunların filizlenmesi için hamd, şükür, zikir ve fikre devam etmek lâzımdır… Mârifet ilminin başı, ilâhî sanatın sırları üzerinde tefekkürdür. (Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri, 35-36)

SEYR-U SÜLÛK ŞARTTIR

İnsan ne kadar ibadet ederse etsin, bütün ömrü secde ile ve oruçlu geçsin, ancak sevap kazanır. Mânen terakkî edebilmek, ancak seyr u sülûk yoluyladır. Seyr u sülûk yoluyla insan nefsini tanır. (Acziyetinin farkına varır.) Nefsini bilince de Allah Teâlâ’yı tanımaya başlar. Zira Cenâb-ı Hakk’ı ancak nefsini bilenler tanıyabilirler. Nefsini bilmeyen, istediği kadar zâhid olsun, âbid olsun, bilgi sahibi olsun, bütün bunlar onun kemâle ermesi için kâfî değildir. Bir mü’min nefsini bildiğinde her şeyin mânâsı değişir. O zaman her şeyi Cenâb-ı Hakk’a ircâ etmeye başlar. Her ne zuhûr ederse etsin, o «Cenâb-ı Hakk’ın ihsânıdır» der ve öyle kabûllenir. Görüşü değiştiği için de her hareketi ibadet olur. (Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri, V, 42.)

KURTULUŞ EFENDİMİZ’E UYMAKTADIR

Bizim kurtuluşumuz, selâmet ve saâdetimiz, her hâlükârda, yani her nefeste, her adımda, her türlü hâl ve hareketimizde Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerine tam olarak uymak, O’nun boyasına boyanmak, O’nun ahlâkı ile ahlâklanmak, O’nun Sünnet-i Muhammediyye’sinden kat’iyyen ayrılmamaya çalışmakla mümkündür.

BÜYÜK VELİLER YOLU

Yolumuz büyük velîler yoludur. Büyük velîler yolu olduğuna göre biz de kendimizi ona göre hazırlamalıyız! Mâdem ki Cenâb-ı Hak bizlere Bahâüddîn Nakşibend, Abdülkâdir Geylânî, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu Hazretleri gibi velîlerini nasîb eylemiş, bizler de onların yolunda olduğumuza göre, âdâba ihlâsla riâyet edersek, o güzel lûtuflardan bizlere de birer nebze nasîb eder inşâallah. Biz mâdem onları seviyoruz, onların yolundayız; gayret edildiği takdirde Cenâb-ı Hak aynı neşeyi bize de verir. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın hazinesi geniştir. Bu işi ciddî olarak, seve seve yapalım ki terakkî edelim. (Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri, V, 45)

İSLAMİ AHLAK İLE AHLAKLANMAK

Çok kimseler zannederler ki mânen terakkî etmek, yalnız fazla ibadetledir. Hayır, hakîkî terakkî, Cenâb-ı Hakk’ın huzûr-i ilâhîsinde olduğunu bilerek, Sünnet-i Seniyye istikâmetinde, ne yapılması îcâb ederse onu yapmakla olur. Çok kimseler vardır ki, bunların nâfile ibadetleri çoktur; fakat helâle harama dikkat etmeyip, İslâmî ahlâk ile ahlâklanmaya gayret etmezler. Boş zamanlarını dedikodu, gıybet ile geçirirler. Ellerine ne geçerse nefsânî arzularına göre kullanırlar. Hâlbuki bunlar, keşke nâfile ibadetlerini azaltsalar da ahlâklanma hususunda gayret edip hak-hukuk mevzuunda uyanık olsalar! (Sâdık Dânâ, Sultânü’l-Ârifîn, s. 19-20)

HİZMET EDEN MANEN DE TERAKKİ ETMELDİLİR

Hizmet eden kişi, hizmetine devam ettiği müddetçe mânen de terakkî etmelidir. Gönlünü Rabbine lâyıkı vechile verip, ihlâs, edep ve tevâzû üzere kulluk vazifesini kemâliyle yapmaya gayretli olmalıdır. Yoksa, mâneviyâta ve usûle uymayan hizmet ehli, rûhen inkişaf ve terakkî edemezse, yaptığı hizmetler, rûhâniyetini zâyî eder… Niyeti zayıf olduğu için Cenâb-ı Hak Teâla Hazretleri’nin nusretinden mahrum kalır. (Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri, II, 237)

MERTEBE AŞIĞI OLMAYACAĞIZ

Bir insan, kul olarak kendini her hususta Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine itaate verirse çok yüksek mertebelere nail olur. Ancak bizler mertebe âşığı da olmayacağız. Cenâb-ı Hak bize neyi emretti ise seve seve yapacağız. Cenâb-ı Hak neyi yasak etti ise seve seve ondan da kaçınacağız. Cenâb-ı Hakk’a kulluğa devam edeceğiz. Devam ettikçe Rabbimiz nice güzel hâlleri bizlere ihsân eder. Böylece Rabbimizin izniyle kendimizi kurtarmış oluruz. (Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri, V, 82)

SAMİMİ HİZMETSİZ OLMAZ

Çok kimseler, namazlarını kılmak ve oruçlarını tutmakla dînî vazifelerini edâ ettiklerini sanarak müsterihtirler. Ancak bu kâfî değildir. Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine riâyet ve tâzimle beraber, mahlûkâtına da şefkatli olmak gerekir. Bu da ancak fedâkârlık ve samimî bir hizmetle elde edilir. Demek ki her akl-ı selîm sahibi müslümanın, farzları edâ edip haramlardan kaçındıktan sonra dikkat edeceği husus, Müslümanlığa, topluma ve bütün mahlûkâta hizmet edip faydalı olmasıdır. Sırf Allah Teâlâ’nın rızâsını kastederek, bedenî, fikrî ve mâlî hizmette bulanamayanlar, kâmil mü’min olamazlar. Çünkü bu sayılanlar, farzların tamamlayıcısı ve Resûl-i Ekrem Efendimiz’in Sünnet-i Seniyyesi’nden cüzlerdir. (Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri, III, 117)

Kaynak: Altınoluk Dergisi, Sayı: 401