Mûsâ Efendi'den (ks) Sevenlerine Nasihatler

İSLAM

Merhum Mûsâ Efendi’nin sevenlerine yazmış olduğu mektuplardaki nasihatlerinden bir demet sunuyoruz.

“Bir mü’minin gönül âlemi ve kemâli, davranışlarında sergilenir. Bu güzelliklerin en başta gelenlerinden birkaçı şöyledir:

Dâimî olarak alçak gönüllü olması, zamanlarının ve nefeslerinin kıymetini bilip israf etmemesi, Allâh’ın kullarını sevip onlarla çekişmemesi, muhâtaplarına dinî seviyesine göre muâmele etmesi, kabahat örtücü olması, haram ve helâle dikkat etmesi ve herkesin küçük gördüğü mâsiyetleri dahî büyük görmesidir. Zîrâ günahını küçük gören -hâşâ- Cenâb-ı Hakk’ın emrini küçük görmüş olur.

HARAM VE HELÂLE DİKKAT ET

Mevlâmızın rızâsı yolunda, bilhassa seher vakitlerini namaz, zikir ve duâlarla ziynetlendirelim. Başta âile efrâdımızın ve âile büyüklerimizin hizmetinde bulunalım. Dünyacılarla, yâni gaflete dalanlarla ülfeti azaltıp, sâlihlerle oturup kalkalım. Diğer akrabâlarımız ile muhtaçların hizmetinde olup, gerek lisânen gerek maddeten yardımda bulunalım. En önemlisi haram ve helâle titizlik gösterelim. Ayrıca çarşı-pazar işlerinde de dikkatli davranalım ki, kulluktan fire vermiş olmayalım.

Bir kul, merhameti ve ahlâkı nisbetinde Rabbine yakındır. Rabbine yakın bir kul da:

“Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi ne güzel kıldı.” (Sü­yû­tî, Câ­miu’s-Sa­ğîr, I, 12) hadîs-i şerîfinin sırrına mazhar olur. Yâni Cenâb-ı Hakk’ın ahlâkıyla ahlâklanır ki, bundan daha şerefli ve fazîletli hiçbir şey olamaz.

Bütün hatâlar, nisyanlar, bocalamalar; zikirden gâfil olduğumuz, yâni Rabbimizi unuttuğumuz anlarda husûle gelir. Zikrin mânevî hâlini devam ettirenlerde dünya kederi, üzüntüsü, hattâ lüzûmundan fazla dünyevî neş’e dahî bulunmaz. Dâimî huzur, sehâvet ve mahlûkâta şefkatli olmak, o boşluğun yerini doldurur. Yâni sevgi, dâimâ sevgi... Allâh Teâlâ Hazretleri, kendisini seven kulunu muhabbet deryâsına daldırır. Artık o kimse Cenâb-ı Hakk’ın sevdirdiği nisbette sevilmeye lâyık olanları sever.

DÜNYA İÇİN KİMSE İLE ÇEKİŞME

Akıllı kişinin, Cenâb-ı Hakk’ın ilâhî azametini ve kendisine lutfettiği dünyevî ve uhrevî nimetleri düşündükçe tevâzuu, alçak gönüllülüğü artar. Herkesi derecelerine göre sever. Haklı bile olsa kimse ile çekişmez.

Diğer taraftan akıllı kişi, hayâtın muvakkat yâni geçici olduğunu bilir. Böylece Mevlâsının rızâsını düşünür. Dolayısıyla daha dünyada iken, kalbindeki zulmet ve sıkıntı hâlleri huzûr ve sürûra inkılâb eder. Hülâsa dünyada iken cennet hayâtına girmiş olur.

Bir insan mensub olduğu cemiyete, rızâ-yı ilâhî için güzelce hizmet etmeyi pek kıymetli bir vazife bilmelidir. Bir cemiyetin hayâtına, intizâmına, refahına hizmet eden kimse, o cemiyet içinde pek kıymetli bir varlık sahibi demektir. Binâenaleyh onun ecir ve mükâfâtı da o nisbette büyüktür.

Hadis-i şerifte:

“Bir kavme hizmet eden kimse, (ecir ve mükâfâta nâiliyet itibâriyle) onların en büyüğüdür.” (Deylemî, Müsned, II, 324) buyrulmaktadır.

Birçok kimseler, ibâdet ve tâate çokça yöneldikleri hâlde, Cenâb-ı Hakk’ın sıfatı olan “settâru’l-uyûb”, yâni ayıpları örtücülük ve kusurları affedicilik hasletine lâkayd kalıyorlar. Bu sebeple de tam istenildiği gibi terakkî edemiyorlar. Hâlbuki bağışlamak ve kusur örtmek, güzel ahlâkın en ehemmiyetlilerinden biridir. Allâh Teâlâ biz kullarının sayısız kusur ve hatâlarını örtüp affettiği gibi, biz de affedici olmalıyız. Zirâ Allâh sevgisine sâhip olanlar, affetmeyi bilirler. Affedelim ki inşâallâh affolunuruz.

Rahatlığın ve ferahlığın yegâne anahtarı teslîmiyettir. Yâni ilâhî taksîme râzı olup helâle ve harama dikkat etmektir.

HAKK’A TESLİMİYET GÖSTER

Sâlikler kısım kısımdır. Bir kısmı îtiyad hâline getirdiği evrâdını yapar ve karşılığında şüphesiz mükâfât verilir. Diğer bir kısım ise evrâdını yapmakla beraber dâimî olarak Cenâb-ı Hakk’ın huzûr-i ilâhîsinde bulunduğunu idrâk eder. Kur’ân-ı Kerîm’in ahkâmına riâyetkâr olur, kazâ ve kader hükümleri karşısında Hakk’a teslîmiyet gösterir. Onun her hareketi Hakk’ın rızâsına muvâfık düşer. Onun da kalb ve ruh âlemi buna göre değerlendirilir. Ne var ki bu zümre azdır, hattâ azın da azıdır.

Bütün hüner, bu dünya hengâmesinde ve binbir türlü meşgale içinde Hak Teâlâ ile beraber olabilmektir. Bu öyle hoş bir hâldir ki, Cenâb-ı Hakk’ın kuluna bir hediyesidir. Bu pek ulvî vazifeyi teemmül edebilirsek, dünyanın gel-geç oyuncaklarına aldanmaktan da kurtuluruz.

HATALARINI GÖR

Cenâb-ı Hakk’ın, bir kuluna en büyük nîmetlerinden biri, o kuluna aczini bildirmesidir. Bu mâneviyat yolunda kazandığım belki de en büyük nîmet, hatâlarımı görmem oldu. Rabbime karşı müflisliğimi idrâk ettim. Böylece kimsenin hatâsını görmeye ve onunla uğraşmaya tâkatim kalmadı. Hamdolsun, bütün bunların şükrü içindeyim...”

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları, 2013