Müridin Vazifeleri Nelerdir?

SORULARLA İSLAM

Müridin (Hak yolcusunun) vazifeleri nelerdir? Abdullah Sert Hocaefendi, Muhammed Es’ad Erbilî Hazretleri’nin Mektubat’ından okuyor.

HAK YOLCUSUNUN VAZİFELERİ

«Tarîkat-i aliyyemizin feyz nurlarından hakkıyla faydalanabilmek için sâdık bir müridin ne yapması lâzım geleceği» şeklindeki sorunuza cevaptır.

Bir sâlikin ma’nen yükselip ilerlemesi diğer bir ifâde ile makamları geçebilmesinin şüphesiz sülûkü esnâsında yapmakla yükümlü bulunduğu evrâd ve ezkâra sımsıkı sarılmak ve devam etmekle mümkün olacağı tabii olmakla berâber esas i’tibariyle iki hakikatten ayrılmaması da gereklidir. Bunlardan birincisi:

“Peygamber size neyi verirse alınız. Neyi yasaklarsa ondan da uzaklaşınız.” (el-Haşr, 7.) Âyet-i celîlesine uyarak şerîat-ı mutahharada gösterilmiş ve Aleyhissalatü vesselâm Efendimiz Hazretleri’nin söz ve fiillerinden anlaşılmış olan emir ve yasaklardan kıl kadar sapmaması lâzım geldiği gibi ikincisi de

“Sâdıklarla yani sâlih kimselerle berâber olunuz.” (el-Tevbe, 119.) ilâhi emrine imtisâl ederek sâlikin i’tikadınca emniyet ve sadâkati gerçekleşmiş, şeriat ve tarikata sarılmak gibi iki âdil şâhidin şehâdetiyle ehliyeti sabit olmuş bir mürşidin rabıtasına devam etmekten ibârettir. Şunu da ilâve edelim ki şeriatın emir ve nehiy i’tibâriyle başlıca iki kısmı vardır. Emirlerden maksat bütün farz ve nâfileler olduğu gibi nehiylerden maksat da Cenâb-ı Hakk’ın haram kılmış olduğu söz ve fiillerden ibarettir.

Peygamberimiz (a.s):

“Îmân-ı kâmil iki yarımdan müteşekkil bir bütündür ki bir yarımı yasak olan şeylerden ictinâb mânâsına sabırdır. Diğeri ise Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine itâat ve sarılmak demek olan şükürdür” buyuruyor. Bilindiği gibi hadîs-i şerifte yasaklardan sakınmanın emirlere sarılmaktan önce zikredilmiş olmasında iki nükteye işaret vardır.

Bunların birisi «Def-i mefsedetin celb-i maslahattan mukaddem bulunduğu» ikincisi ise «İbâdât u tââtın kâffesini ifâ ve icrâ eylemek kuvve-i beşerin hâricinde ve ictinâb-ı menâhî ise her bir ferdin imkânı dâhilinde bulunduğundan» fevâidinin daha şumullû olduğudur. Hattâ diyebilirim ki âlem-i islâm için mutasavver olan teâlî ve terakkinin en mühim sebebi terk-i meâsîdir. Meâsîden müberrâ ve terk-i meâsî savâbından muarrâ bulunan melâike-i kirâmin makam-ı tabiîlerin den terakkî edemedikleri dahî bu ma’nâyı müeyyiddir. Elhâ sıl menhiyyat ve muharremâttan tavakki ve içtinâbın terakkiyât-ı ma’neviyyeye hadim olduğu kadar menâfi-i maddiye ve fevâid-i cismâniyyesi dahî nazar-ı i’tibardan dûr tutulmamalıdır. Menhiyyâtm insanların mal ve canına şeref ve şânına îrâs ettiği zarar ve ziyânın kabil-i telâfî olmadığı ashâb-ı basîretin ma’lûm ve müsellemidir.

Mevlâm Hazretleri bâsıramızı müşâhede-i Hakk’tan ve sâmiamızı istimâ-ı hakikatten mahrûm buyurmasın, âmin.

Kaynak: Muhammed Es’ad Erbilî Hz. Mektubat, Erkam Yayınları