Münafıkların Kurduğu Tuzaklar

Nübüvveti

Münafıkların tuzakları nelerdir? Cenab-ı Hakk’ın münafık saydıkları kimlerdir?

Tebük seferi dönüşünde münâfıklardan bir grup, geceleyin geçilecek olan dar bir bo­ğazda Allâh Resûlü’ne -sallâllâhu aleyhi ve sellem- suikast plânlamışlardı. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bundan haberdâr oldu ve Huzeyfetü’l-Yemânî’yi onların üzerine gönderdi. Huzeyfe -radıyallâhu anh- da oraya varıp:

“–Ey Allâh düşmanları! Çekilin!” diye haykırarak münâfıkların hepsini dağıttı. (Ahmed, V, 453)

FESAT KAZANI

Fakat Allâh Resûlü’nü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, münâfıkların ikinci bir tuzağı daha beklemekdeydi. İslâmiyetin kökleşmesiyle birlikte Medîne ve Mekke’den ayrılan Ebû Âmir Fâsık adında Hazrecli bir Hıristiyan, Bizans’a sığınmış, durmadan münâfıkları kışkırtıyordu. Bu fesat kazanının irtibat noktası olarak da Kubâ Mescidi’nin biraz aşağısında bir mescid inşâ et­mişlerdi. Bu, meşhûr Dırâr Mescidi idi...

Yapmayı düşündükleri bir suikast için de Resûlullâh’ı -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Tebük Seferi’nden önce buraya dâvet etmişler, ancak O’nun:

“–Sefer dönüşünde inşâallâh!” demesi üzerine İslâm ordusunun dönüşünü bekle­meye başlamışlardı.

FİTNE YUVASI

Allâh Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Medîne’ye bir konak mesâfesi yaklaştıklarında, Cebrâîl -aleyhisselâm- geldi ve zâhirde bir mescid olarak kurulan bu fitne yuvasının içyü­zünü haber verdi. Böylece, mescide karşı mescidle, dîne karşı dîni kullanmakla Allâh Resûlü’ne -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, dolayısıyla bütün Müslümanlara karşı münâfıklar tarafın­dan hazırlanan bu tuzak, maksadına ulaşamadı. Çünkü Cenâb-ı Hak, açık bir şekilde bu hakîkati bildirmekteydi:

وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مَسْجِدًا ضِرَارًا وَكُفْرًا وَتَفْرِيقًا بَيْنَ الْمُؤْمِنِينَ وَاِرْصَادًا لِمَنْ حَارَبَ اللهَ وَرَسُولَهُ مِنْ قَبْلُ وَلَيَحْلِفُنَّ اِنْ اَرَدْنَا اِلاَّ الْحُسْنَى وَاللهُ يَشْهَدُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ لاَ تَقُمْ فِيهِ اَبَدًا لَمَسْجِدٌ اُسِّسَ عَلَى التَّقْوَى مِنْ اَوَّلِ يَوْمٍ اَحَقُّ اَنْ تَقُومَ فِيهِ فِيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ اَنْ يَتَطَهَّرُوا وَاللهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرِينَ

“(Münâfıklar arasında) bir de (mü’minlere) zarar vermek, (hakkı) inkâr etmek, mü’minlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allâh ve Resûlü’ne karşı savaşmış olan adamı beklemek için bir mescid kuranlar ve; «(Bununla) iyilikten başka bir şey isteme­dik!» diye mutlakâ yemîn edecek olanlar vardır. Hâlbuki Allâh, onların kesinlikle yalancı olduklarına şâhitlik eder. (Ey Resûlüm!) Onun içinde (Dırâr Mescidi’nde) aslâ namaz kılma! İlk günden takvâ üzerinde kurulan mescid içinde (Kubâ Mescidi’nde) namaz kılman elbette daha doğ­rudur. Onun içinde temizlenmeyi sevenler vardır. Allâh da temizlenenleri sever.” (et-Tevbe, 107-108)

Allâh Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, emr-i ilâhî mûcibince hareket etti ve Medîne’ye vardıklarında Dırâr Mescidi’ni yaktırdı. (İbn-i Hişâm, IV, 185)

Bu sefer mesele sâdece nifakla kalmamış, açıkça bir tuzak ve komplo mâhiyetini almıştı. Bu sebeple münâfıkların maskesinin yırtılması ve mescid diye yaptıkları hîle evinin yıkılması lâzımdı.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 2, Erkam Yayınları