Muhtaçların Dertleriyle Hemhal Oluyoruz

RÖPORTAJ

Aziz Mahmut Hüdâyi Vakfı’nın İstanbul genelinde yapmış olduğu yardım faaliyetlerini yürüten ekibin içerisinde yer alıyor Ömer Kişi. Ekip arkadaşlarıyla birlikte, ihtiyaç sahibi yaklaşık 5 bin aileye her gün düzenli olarak erzak ve diğer muhtelif insani yardım malzemeleri dağıtıyorlar.  15 yıldır Hüdâyi Vakfı Saha Operasyon Sorumlusu olarak çalışan Ömer Kişi ile yardım hizmetleri hakkında konuştuk. 

Röportaj: Abdullah Güner, İlyas Ceyhan

Sizi tanıyabilir miyiz?

İsmim Ömer Kişi. 1979 yılında Kahramanmaraş’ta doğdum. Aziz Mahmud Hüdâyi Vakfı ile 1995 yılında tanıştım. Mehmet Akif Ersoy Kur’ân Kursu’nda hafızlık yaptım. Askerlik vazifemden sonra 2001 yılında Hüdâyi Vakfı’na geldim. 2001’den 2016 yılına kadar Hüdâyi Vakfı İnsani Yardım Birimi’nde erzak dağıtım görevlisi olarak çalışıyorum.

Erzak dağıtımı yapıyorsunuz. Yaptığınız işin önemi ve özelliği nedir?

Bir kere dünyada çok nadir yapılan işlerden bir tanesi bizim yaptığımız iş. Fakir–fukaraya hizmet etmek, insanları mutlu etmek, onların ihtiyacının giderildiği zaman yüzlerindeki mutluluğa şahit olmak çok farklı bir duygu. Bunu burada yaşayıp görmeniz lazım. Biz sonuçta burada vesileyiz. Elhamdülillah güzel bir işte çalışıyoruz.

Bir erzak kolisini bir yerden alıp bir yere bırakmak gibi mi yalnızca yaptığınız iş? Herhangi bir dağıtımcıdan farkınız nedir?

Bir emaneti bir yerden bir başka yere götürmekten biraz daha farklı bizim işimiz. Niye? Çünkü gittiğimiz ailenin sıkıntılarıyla karşılaşabiliyoruz, onların dertleriyle hemhal olmaya çalışıyoruz.

Yardım getirdiğimiz kapıda ailenin çekmiş olduğu sıkıntıları dinliyoruz. İcabında geçinemediğini, yetimlerinin olduğunu, evinde eşyalarının olmadığını, kocasıyla ilgili yaşadıkları sıkıntıları anlatıyor. Gittiğimiz ailenin maddi manevi her türlü sıkıntılarını dinliyoruz.

Kapıdan da olsa kısa da sürse psikolojik-danışmanlık vazifesi icra etmiş oluyorsunuz. Ne dersiniz?

Kesinlikle. Tabii bunun eğitimini almadık ama sahada yaşıyoruz.

Yardımları dağıtırken sizi duygulandıran bir şeyle karşılaştınız mı?

Mesela bir aileye gittiğim zaman “evde erzak, gıda bitmişti; tam bakkala, markete gidecektim siz geldiniz, bana yetiştirdiniz” diyorlar. “Çocuğumun beslenmesine yiyecek peynir koyacaktım, yoktu siz geldiniz. Allah razı olsun, yetiştiniz imdadımıza” diyorlar. “Odunum, kömürüm yoktu; iyi ki getirdiniz” deyip dua eden fakirlerimiz var.

Burada bir kere çok güzel dua alıyoruz. Biz vesileyiz ama bizde o vesilenin içerisinde duayı kapıyoruz inşallah. Vakfımıza, yardım edenlere, buna vesile olan herkese çok çok dua ediyorlar. Biz buna bizzat şahit olduğumuz için çok farklı bir duygu oluyor insanda, yaşamanız lazım. Çocukların sevincini görüyorsunuz, mutlu oluyorlar. Dünyalar onların oluyor.

Yardım ettiğiniz ailelerden geri dönüşler oldu mu hiç?

Bundan 15 yıl önce bizim Abdullah Çankaya amcamız vardı, Allah razı olsun kendisinden. Kendisiyle beraber erzak dağıttığımız yetim bir ailemiz vardı. Aradan bir 12-13 yıl geçti ve yaklaşık 2 yıl önce yardım yaptığımız ailelerin çocuklarından bir tanesi tıp fakültesini bitirip doktor oluyor. Bir gün Aziz Mahmud Hüdâyi Vakfı’na geliyor ve “Ömer Bey’e çok selam söyleyin, bize sizin aracılığınızla çok yardım getirdi. Zor zamanlarda bizi yalnız bırakmadınız, Allah razı olsun” deyip kartını ve telefon numarasını bırakıyor. Bana ulaştırdılar bunu, çok mutlu oldum. Aradım kendisiyle görüştüm, dua ettiler. Tabii böyle şeylerle karşılaştığımızda çok daha mutlu oluyoruz. Yaptığımız işin güzellikleri ortaya çıkıyor, elhamdülillah.

Yardım dağıtmaya giderken, gönüllü dağıtıma gelmek isteyenleri yanınızda götürüyor musunuz?

Tabii gelebilirler. Biz zaten öğrencilerle zaman zaman erzak dağıtımı yapıyoruz. Öğrenciler de çok mutlu oluyorlar bundan. Özellikle genç öğrenci arkadaşları yardım dağıtımlarına bekliyoruz.

Kesinlikle insan ömründe hiç değilse birkaç sefer çıkıp fakir-fukaranın hem durumunu görmek hem de bundan ibret alması ve şükretmesi açısından çok faydalı bir şey. Herkese tavsiye ederim.

Yardım ettiğiniz aileler Aziz Mahmud Hüdâyi Vakfı’nı sizinle tanıyor. Vakfı temsil ettiğinizi düşünüyor musunuz?

Elbette. Ben bu işi yaparken Hüdâyi Vakfı’nı temsil ediyorum. O yüzden de yaptığım işe çok dikkat etmeye çalışıyorum. Benim yapacağım olumsuz bir davranış kurumu bağlayacak, insanlar burayı yanlış bilecekler diye hassasiyet gösteriyorum.

Tabii, insanların yanına yardım dağıtmaya gittiğim zaman güleryüz göstermek zorundasınız. Karşınızdaki insan zaten yıkılmış, çocuğundan ayrılmış, eşinden ayrılmış, maddi ve manevi sıkıntıları var… Bir de sizi suratı asık insan olarak gördükleri zaman haliyle onlar da üzülecekler. Bizde elimizden geldiği kadarıyla güler yüzlü olmaya çalışıyoruz.

Yaptığınız iş zamanla size sıradan bir iş gibi geliyor mu?

Hasan Kamil Yılmaz hocamın bir sözü vardı: “Cenaze yıkayan gassallara zamanla yaptıkları iş normal gelmeye başlar ama tabii ki biz böyle olmamamız lazım. Yaptığımız işi Allah’ın rızasını gözeterek yapmamız lazım” derdi. Allah’ın rızasını gözeterek yaptığınız zaman hem ibadet oluyor hem yaptığımız işten de zevk alıyoruz. Ama sevmeyerek, istemeyerek yaptığımız iş her zaman bize eziyet olur. Bu her işte böyledir.

Elhamdülillah, ben yaptığım işi çok seviyorum. 15 yıldır Hüdâyi Vakfı çatısı altında çalışmaktan onur ve gurur duyuyorum.

Sizinle yardıma gelenle kendi aranızda nasıl farklar görüyorsunuz?

Ben bu olayı şuna benzetiyorum: Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sohbetinde bulunan sahabelerden bir tanesi “Ya Resulallah biz sizinle beraber olduğumuz sohbetinizde bulunduğumuz zaman o kadar halden hale giriyoruz ki yani bütün dünyevi arzuları unutuyoruz, tabiri caizse melekleşmiş gibi oluyoruz, huzurla doluyoruz. Ama sizin yanınızdan ayrıldıktan belki bir saat sonra hemen eski halimize dönüyoruz. Efendimiz’de (s.a.v.) “zaten siz her zaman o halde olsanız melekleşirdiniz, meleklerden bir farkınız olmazdı” diyor.

Tabii insan beşerdir, şaşardır… Haliyle ister istemez yanımızdaki yardıma gelen kişiyle biz aynı duyguyu yaşayamıyoruz. Çünkü zamanla ister istemez alışma oluyor. Bir de ilk defa gelip gören insan gibi siz de bu işi yapmaya çalışırsanız yapamazsınız.

Sizi duygulandıran bir anınız var mı?

Ben ilk geldiğimde bir yetim ailemiz vardı, hiç unutamıyorum Altınşehir’den gidip üç tane yetim çocuğu almıştık. Annesi babası ayrıldığı için çocuklar ortada kalmışlar. Vakfın himayesi altında Kimsesiz Çocukları Koruma Derneği’nin yürüttüğü, yetim çocuklara baktığımız bir yetim evimiz var.

2006 yılında Altınşehir’den aldık o çocukları Üsküdar’a getirdik. Ben Üsküdar’a gelene kadar hep ağladım. O psikolojiyi hiç unutamıyorum. Daha bir buçuk yaşında bir çocuğumuz vardı yeni yeni yürümeye başlamıştı. Babasının haberi vardı tabii bizim aldığımızdan, zaten onun izniyle almıştık çocukları… Babası diyordu ki “benim çocuğum daha bir buçuk yaşında… dikkat edin, merdivenlerden inerken, çıkarken düşmesin!..” Kızları da daha 5-6 yaşlarındaydı. Şimdi elhamdülillah kızlar yetişkin çağa geldiler hepsi evlilik çağına erişti. O bir buçuk yaşındaki Yusuf 11-12 yaşında şimdi. Şu an halen görüşüyoruz bu çocuklarla. Çok acayip farklı bir duygu, bunu yaşamanız lazım, anlatamıyorum. İnsan etkileniyor, ben halen etkileniyorum bu çocukları gördüğüm zaman…

Bir yetimlerimiz daha vardı. Onların annesi babası da mantar zehirlenmesinden öldü. Yenidoğan’da oturuyorlardı. Üç kardeşlerdi; Yasin, Yakup ve Erol. Bunları almaya gittik daha o zaman bir tanesi kundaktaydı. Ben kundakta o çocuğu gördüm 15 dakika kendime gelemedim, kendimi kaybetmişim. Çok üzülmüştüm.

Böyle olaylarla karşılaşıyorduk. Tabii ki zor bir şey bunları yaşamak, görmek ama ne oldu zamanla elhamdülillah çocukların her birini görüyoruz şimdi vakfın himayesi altında büyüdüler, bir kötü yola gitmediler, çok şükür. Vakfımız böyle hizmetlere de el attı elhamdülillah. Allah razı olsun.