Mevlîd-i Şerîf'ten Yansımalar

İHSAN

Osman Nûri Topbaş Hocaefendi, Süleyman Çelebi’nin yazmış olduğu Mevlîd-i Şerîf’in Nûr Bahri girişinde yer alan; "Hak Teâlâ çün yarattı Âdem’i Kıldı Âdem’le müzeyyen âlemi" beytini kısaca izah ediyor.

İnsan, Allâh’a kulluk etmek için yaratılmıştır. Kulluğun zirvesi ise, Cenâb-ı Hakk’ı kalben tanıyabilmek, yani mârifetullâha ermektir. Bunun için insanın, Hak’tan uzaklaştıran her şeyden uzaklaşması ve her an Yüce Mevlâ’nın huzurunda bulunduğunun şuuru içinde olması lazımdır.

Kullukta böyle kalbî bir hassâsiyet kazanan insan, âdeta kâinâtın göz bebeği bir varlık hâline gelir. Merhamet, şefkat, kerem ve affetmek husûsunda kemâle erer. Böylece Süleyman Çelebi’nin bu beytinde ifâde edilen; “kâinâtın ziyneti/süsü olma” şeref ve pâyesini kazanmış olur.

İMAN ANAHTARI

Bu dünyanın yaratılış hikmeti de; insanların ve cinlerin imtihan mekânı olmasıdır. Onun içindir ki Allah Teâlâ, bir îcat bedîası, yani sanat harikası olarak yarattığı bu kâinâtın tefekküründe derinleşmeyi, biz kullarına mühim bir kulluk vazîfesi kılmıştır. Çünkü Allâh’ın yarattıkları üzerinde düşünmek, ibret almaya, hikmetlere vâkıf olmaya, ilâhî kudret ve azametin yüceliğini kavrayıp bu muhteşem nizam içindeki mevkiini/yerini anlamaya sevk eder. Yani tefekkür, bir iman anahtarıdır.

Hakîkaten kul, ilâhî kudret kaleminin çizdiği sır ve hikmet manzaralarıyla dolu kâinâtı tefekkürle seyrederse; sebepten müsebbibe, eserden müessire, sanattan sanatkâra zihnen ve kalben intikâl edebilir ve bu sâyede mânen ve rûhen olgunlaşır.

Nitekim gönül dünyasını bu şekilde kemâle erdirebilen bir kimse, meydana gelen her hâdisenin arkasındaki sır ve hikmetlere âşinâ olur, sebepler zincirindeki nihâî sebebi, yani Allâh’ın murâdının ne olduğunu kavrar. Cihandaki bu ilâhî kudret akışları ve azamet tecellîleri karşısında hamd, şükür ve zikir hâlinde yaşamaya gayret ederek Allah Teâlâ ile dost olmaya çalışır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, 40 Soru 40 Cevap, Erkam Yayınları, 2011