Mevlânâ'nın Dilinden Hakîkat Arayışı

TARİHİMİZ

Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh-, yaşayan, hisseden bir gönlün mâcerâsını, müşahhas bir kitaba dökerek, insanlığa büyük bir armağan bırakmıştır.

Mesnevî’nin muhtevâsını, onun şu iki beyti ile hulâsa edebiliriz:

“Eğer senin gönlün var ise, gönül Kâbe’sini tavâf et! Topraktan, taştan yapılmış olan Kâbe’nin asıl mânâsı, gönüldür.”

“Cenâb-ı Hak, görünen, bilinen sûret Kâbe’sini tavâf etmeyi, kirlilikten temizlenmiş, arınmış bir gönül Kâbe’sini elde edesin diye farz kılmıştır.”

Mesnevî, derin sırlarla dolu bir esrâr kitabıdır. İnsanın keşfi ve insan rûhunun kelimelerle çizilmiş resmidir. Hazret-i Mevlânâ, insan rûhunun derinliklerine inmiş, insanın iç yüzünü müşâhede etmiştir. İşte Mesnevî, bu tespit ve teşhisin îlânıdır. Hazret-i Mevlânâ, aşağıdaki beyitlerde yaratılış sırrını ve kendi iç dünyâsını ne güzel sergiler:

“Ben kul oldum, kul oldum, kul oldum...”

“Ben âciz kul, kulluğumu îfâ edemediğimden utandım. Ve ben başımı önüme eğdim...”

“Her köle âzâd edilince sevinir. İlâhî! Ben ise, Sana kul-köle olduğum için sevindim...”

Bu ifâdeler, Hazret-i Mevlânâ’daki kulluk şevk ve heyecânını göstermeye kâfîdir. Zâten Cenâb-ı Hak, insanın yaratılış gayesinin de kulluk olduğunu şöyle beyân buyurmaktadır:

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ

“Ben, insanları ve cinleri ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım!” (ez-Zâriyât, 56)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Mesnevi Bahçesinden Bir Testi Su, Erkam Yayınları.