Mârifetullah'a Erişmenin İki Yolu

İLİM

Mârifet, tanıma, bilme demektir. Mârifetullah, Yaradan’ı Kur’ân’ın bildirdiği gibi tanıma, sıfatlarını, isimlerini ve bunların sonsuz kemâlde olduğunu bilme, İlâhî hakîkatlere vakıf olma, şeklinde özetlenebilir.

Hâsılı, en üstün ilmin mârifetullâh olduğu şüphesizdir. Cüneyd-i Bağdâdî -kuddise sirruh- şöyle buyurmuştur:

“Eğer gök kubbenin altında mârifet ehlinin peşinden koştuğu ilimden daha üstün bir ilmin olduğunu bilseydim, başka hiçbir şeyle uğraşmaz, durmadan onu elde etmek için gayret ederdim.”

İbn-i Kayyim el-Cevziyye de şöyle der:

“Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de kullarını iki yolla mârifetullâh’a erişmeye dâvet ediyor:

1- Cenâb-ı Hakk’ın yaptığı ve yarattığı şeylere nazar ederek, onlar üzerinde düşünmek,

2- Kur’ân-ı Kerîm’deki âyet-i kerîmeler üzerinde tefekkür ve tedebbür etmek.

Birinci grup Allâh’ın müşâhede edilen âyetleri, ikincisi de işitilen ve akılla idrâk edilen âyetleridir.” (İbn-i Kayyim, Fevâid, s. 31-32)

Bunlar üzerinde tefekkür ve tahassüs, insanı tahkîkî îmâna erdirerek yaratılış maksadına yönlendirir.

ALLAH'IN EN BÜYÜK KİTABI

Şâir ne güzel söyler:

Bir kitâbullâh-ı âzamdır serâser kâinât,

Hangi harfi yoklasan mânâsı hep Allah çıkar.

“Kâinât baştan başa Allâh’ın en büyük kitabıdır. Bu büyük kitabın hangi harfini okusan, mânâsının hep Allah olduğunu görürsün. Kâinâtın hangi zerresi üzerinde tefekkür etsen, seni Allâh’a ulaştırır.”

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Tefekkür, Erkam Yayınları, 2013