Mânevî Eğitimin Üç Esâsı

İHSAN

Şu husus iyice bilinmelidir ki, tasavvufun üzerine binâ edileceği esas zemin, Kur’ân-ı Kerîm ahkâmı ve Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in Sünnet-i Seniyyesidir. Bu itibarla Kur’ân ve Sünnet’i hayatımızın her safhasına tatbik edebilmek ve şahsımızda bir İslâm kimliği sergileyebilmek, bu mânevî yolda birinci esastır.

Akâidimizin (inançlarımızın) ehl-i sünnet akâidine, ibâdet, ahlâk ve muâmelâtımızın da şer-i şerîfin bu alanlara yönelik esasları üzerine oturması zaruridir. Kendimiz, ailemiz ve çocuklarımız ne kadar İslâmî bir hayatın içinde bulunabiliyoruz? İşte böyle bir muhasebe, hayatımızın virdi hâline gelmelidir. İslâm’ı hayatımızın hiçbir alanında unutmamalı, Allah ve Rasûlü ile aramızdaki mesafe açılmamalıdır.

GÖNÜL ÂLEMİMİZ NASIL TERAKKİ EDER?

Helâl ve haram sınırlarını hassasiyetle korumak, şüphelilerden uzak durmak, üzerimizde bulunan hakları gereği gibi edâ etmek, ruhsatlardan ziyâde azimetle ameli şiâr edinmek, nâfilelerle de Hakk’a kurbiyetimizi artırmak, gönül âlemimizin mânen terakkî etmesi için son derece ehemmiyetli bir husustur. Bu çerçevede helâl gıda ile beslenmek de büyük bir önemi hâizdir.

İbâdetler, rûhu besleyen mânevî gıdâların yanısıra, bir de vücûdun maddî gıdâlardan aldığı güç ve kuvvetle îfâ edilebilmektedir. Bünyeye, helâl gıdâdan rûhâniyet ve feyz aksederken, bunun zıddı olan haram ve şüpheli gıdâlardan ise kasvet, sıklet ve gaflet sirâyet eder.

Allâh’ın emrine itaat, teslîmiyet ve rızâ hâlinde olan kalpler; hikmet, hayır ve feyz mecrâı olur. Bunun zıddına, haramlardan ve şüpheli şeylerden korunmayan kalp ve bedenler ise, baştanbaşa bir kötülük barınağı ve ahlâksızlık yuvasına döner.

ABDÜLKÂDİR GEYLÂNİ HAZRETLERİ'NİN HELÂL LOKMA HASSASİYETİ

Abdülkâdir Geylânî -kuddise sirruh- alınan gıdaların kalp tasfiyesindeki ehemmiyetine şöyle dikkat çeker:

“Bak evlâdım! Haram yemek kalbi öldürür. Lokma vardır, kalbini nûrlandırır; lokma vardır onu karanlığa boğar. Yine lokma vardır, seni dünya ile meşgul eder; lokma vardır ukbâ ile meşgul eder. Lokma vardır, seni her iki dünyanın da zâhidi yapar; lokma vardır, seni dünya ve âhiretin Hâlıkı’na yöneltir. Haram yemek, seni dünya ile meşgul eder ve mâsıyetleri sana sevimli gösterir. Mübah yemek, seni âhiretle meşgul eder ve taatleri sana sevdirir. Helâl yemek ise kalbini Mevlâ’ya yaklaştırır.”

Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- da:

“Dün gece mîdeme birkaç şüpheli lokma indi ve ilham yolunu tıkadı.” buyurur ki, bu da alınan gıdânın maddî durumu kadar mânevî durumuna da dikkat etmemiz gerektiğini ortaya koymaktadır.

Mânevî eğitimin ikinci esası, ihsan şuurunun kalbimizde bir idrâk haline gelmesine vesîle olması bakımından, istiğfar, duâ, zikir ve tesbihattan oluşan “evrâd ü ezkâr”a ehemmiyet vermektir. Nefsin tezkiyesi (arınması) ve kalbin tasfiyesinde, zâhirî ibâdet ve taatlerimizin büyük bir ihlâs, huşû ve vecd içinde îfâ edilmesinde ve yine ahlâk ve davranışlarımızın nezâket, zarâfet ve letâfet kazanmasında, “evrâd ü ezkâr”ın yeri pek büyüktür. Tarih boyunca, nebîlerin ve velîlerin şahsiyet eğitim vasıtalarından biri de hiç şüphesiz bu olmuştur.

"YOLUMUZ SOHBET YOLUDUR"

Üçüncü esas, mânevî hâl sahibi bir mürşid-i kâmilin hâliyle hallenmeye (insibağ ve in’ikâs) vasıta olan “sohbet”tir. Sohbet, esâsen beraber olmak demektir. Haller sirâyet edicidir. Sâlih ve sâdıklarla beraber olmak, zamanla onlara benzemeyi temin eder. Sohbet, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ashabını yetiştirme usûlüdür. Şâh-ı Nakşibend -kuddise sirruh-; “Yolumuz sohbet yoludur.” buyurmak sûretiyle mânevî eğitimin merkezine “sohbet”i yerleştirmiştir.

Sohbet, sadece kitap okuma ya da vaaz meclisi değildir. Sohbet, ilâhî feyz, rahmet ve sekînetin indiği rûhânî bir meclistir. Bu meclislerde gönüller yumuşar ve Allah ile beraberliğin mânevî hazzını tadar. Herkes kendi ihtiyacına göre mânevî bir reçete alır. İbâdet vecdiyle devam edilen sohbetlerin tadı târif edilemez.

SOHBET NASIL TESİRLİ OLUR?

Sohbeti tesirli kılan “ihlâs”tır. Kelimelere yüklenen mânâların kalbe aktarılarak kişinin şahsiyetini olgunlaştırması ve davranışlara intikâli, ihlâs sâyesinde gerçekleşir.

Seyr u sülûkte dördüncü esas, Allâh’ın kullarına ve hattâ bütün mahlûkâta şefkat ve merhametle hizmeti vazife bilmektir. Herkes, istidâdı ve imkânları ölçüsünde hizmet mes’ûliyetini yüreğinde hissetmek mecbûriyetindedir. Makbul bir hizmet; ihlâs, merhamet ve diğergâmlık dolu bir gönülle mahlûkâta yönelmek sûretiyle Allâh’ın rızâsının aranmasıdır.

MÂNEVİ EĞİTİMİN ÖNEMLİ VÂSITALARINDAN BİRİ DE HİZMETTİR

İlâhî rızâyı elde etme yolunda hizmetin yeri pek mühimdir. Bu itibarla, hizmet ehli kimseler, hizmet ettiklerinden maddî ya da mânevî bir karşılık beklemek yerine, Allâh’ın rızâsını kazanmasına vesîle olmaları cihetiyle, hizmet edilenlere karşı kalben müteşekkir olmalıdırlar.

Diğer taraftan hizmet, en önemli mânevî eğitim vasıtalarından biridir. Ülfet, infak, tevâzû, îsar ve fedâkârlık gibi daha nice güzel vasıflar, ancak hizmet sayesinde şahsiyetin ayrılmaz bir parçası hâline gelir. Hak yolculuğunda, ayakların kaymaması ve ilâhî yardımın kulun imdâdına yetişmesinde (tevfîk) de hizmetin ehemmiyeti pek büyüktür.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Yolculuğu, Erkam Yayınları