Maide Suresinin 42. Ayeti Ne Anlatıyor?

KUR’ÂNIMIZ

Mâide suresinin 42. ayetinde ne anlatılıyor? Yahudiler arasında hüküm verirken de adaleti gözetmeyi emreden âyet; Mâide suresinin 42. ayetinin meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...

Ayet-i kerimede buyrulur:

سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ اَكَّالُونَ لِلسُّحْتِۜ فَاِنْ جَٓاؤُ۫كَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ اَوْ اَعْرِضْ عَنْهُمْۚ وَاِنْ تُعْرِضْ عَنْهُمْ فَلَنْ يَضُرُّوكَ شَيْـًٔاۜ وَاِنْ حَكَمْتَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِط۪ينَ

Onlar, yalanı çok dinleyen, haramı çok yiyenlerdir. Eğer sana gelirlerse ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Onlardan yüz çevirecek olursan sana asla hiçbir zarar veremezler. Eğer hükmedecek olursan aralarında adaletle hükmet. Çünkü Allah, âdil davrananları sever. (Mâide, 5/42)

YAHUDİLER ARASINDA HÜKÜM VERİRKEN DE ADALETİ GÖZETMEK

Bilgi:

Medine dönemindeki Yahudiler yalan sözlere kulak veriyorlardı. Onlar yalanı benimserler, yalan uydurarak İslam’a kötü sözler söylerlerdi. Çıkarları ve batıl amaçları için parayı kullanırlar, haram ve çirkin yollardan elde ettikleri kazancı yemekten çekinmezlerdi. Rüşvet alıp verirlerdi. Onlar menfaatleri için ihtilafa düştüklerinde bazen Peygambere gelerek aralarında hüküm vermesini isterlerdi. Yüce Allah, bu tür durumlarda onlar hakkında hüküm verme konusunda Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i serbest bıraktı.

Mesaj:

  1. Kötü amaçlarla davrananlara karşı dikkatli olmak gerekir.
  2. Kim olursa olsun, muhatabına karşı adaletli olmak esastır.

Kelime Dağarcığı:

Suht: Haram mal.

Kıst: Adalet.

Muksit: Adaletli davranma, âdil.

Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler

TEFSİR

  1. Onlar, yalan ve iftirayı dinlemeye pek meraklı, haram yemeye çok düşkündürler. Şayet bir dâva için sana başvururlarsa, istersen aralarında hüküm ver, istersen onları kendi hallerine bırak. Müracaatlarını geri çevirdiğin takdirde sana hiçbir zarar veremezler. Ama hüküm verecek olursan, aralarında adâletle hükmet. Çünkü Allah, adâletli davrananları sever.

اَلسُّحْتُ (suht) kelimesi sözlükte “bir şeyin kökünü kazımak” demektir. Burada her türlü haram mal mânasında kullanılmıştır. Haram, bereketi olmadığı ve ev bark yıktığı için bu isimle isimlendirilmiştir. Bu kelime daha çok sahibinin gizlemek mecburiyeti hissettiği bir ayıp, bir âr olan basit ve alçak menfaatler için kullanılır. Rüşvet, fâhişenin aldığı ücret, şarap parası, leş parası, kâhine verilen ücret gibi şeyler buna örnek verilebilir.

İşte o yahudi ve münafıklar, yalana çokça kulak veren, onu can kulağıyla dinleyen ve devamlı haram yiyen kimselerdir. Rüşvet alırlar, yalan olduğunu bildikleri bir davayı dinleyip hüküm verirler veya başkasının istedikleri hükmü vermesi için çalışırlar. Basit bir menfaat için bile hemen yalana başvurur, arabozuculuk ve kandırma peşinde koşarlar. Rüşvet karşılığı bile bile yalancı şâhit dinler, yalancı şâhitlik ederler. Para karşılığında haksızların ve yalancıların yalanını yayınlamaktan çekinmezler.

Başka din mensuplarının müracaatları hâlinde öncelikle Peygamber Efendimiz, onun vefâtından sonra da İslâm âlimleri, hüküm verip vermemekte serbest bırakılmışlardır. Âyetin “Şâyet bir dâvâ için sana başvururlarsa, istersen aralarında hüküm ver, istersen onları kendi hallerine bırak. Müracaatlarını geri çevirdiğin takdirde sana hiçbir zarar veremezler” (Mâide 5/42) kısmı bu serbestiyeti haber verir. Ancak bir müslümanla bir zimmî, aralarındaki davayı müslüman bir hâkime götürdüklerinde hâkimin bu davaya bakıp hüküm verme mecburiyeti vardır. Bunda âlimler arasında herhangi bir görüş ayrılığı yoktur.

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com