Kurban Yardımlarında Öncelik Kimlere Verilmeli?

İSLAM

Asr-ı saâdette bayrama, infakla, ikramla, sadakayla hazırlanılır; bayram, Allah için yapılan fedakârlıklarla karşılanırdı. Zira hakîkî bayrama nâil olabilmenin, mahzun gönüllere de bayram neşesi verebilmekten geçtiği, çok iyi bilinirdi.

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN KURBAN BAYRAMI

Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- zamanında, Kurban Bayramı yaklaştığı bir sırada, ihtiyaç içinde, perişan ve sefil bir bedevî topluluğu gelmişti. Bunun üzerine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kurban etlerinin üç günden fazla saklanmayıp dağıtılmasını istedi. Daha sonra imkânlar artınca, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu mecbûriyeti kaldırdı. Fakat müslümanları birbirleriyle yardımlaşarak fakirleri gözetmeye teşvikten de geri durmadı.[1]

Bizler de ümmet-i Muhammed olarak şunu düşünmeliyiz: Bugün yeryüzünde bir parça ete hasret nice din kardeşlerimiz varken, kurban vesîlesiyle yapabileceğimiz yardımlarla evvelâ o kardeşlerimizin yüzlerinde bayram sevinci uyandırmalı, o mahzun gönülleri fethetmenin gayreti içinde olmalıyız. Zira böyle bir gönül kazanma seferberliği, Hakkʼın rızâsına ve yakınlığına vuslatın belki de en kestirme yolu olacaktır.

ARŞ-I ÂLÂ'YA ÇIKACAK KURBANLAR!

Dâvud-i Tâî Hazretleriʼnin hizmeti­ne bakan talebesi bir gün ona:

“–Biraz et pişirdim; lütfen buyrun?” der. Üstâdının sükût etmesi üzerine de eti getirir. Ancak Dâvûd-i Tâî Hazretleri, önüne konan ete bakarak: “–Falanca yetimlerden ne haber var evlâdım?” diye sorar.

Talebesi: “–Bildiğiniz gibi efendim!” de­r.

O bü­yük Hak dos­tu da: “–O hâl­de bu eti on­la­ra gö­tü­rü­ver!” buyurur.

Ha­zır­la­dı­ğı ik­râ­mı üs­tâ­dı­nın ye­me­si­ni ar­zu eden sa­mimî talebe ise: “–Efen­dim, siz de uzun za­man­dır et ye­medi­niz!..” di­yerek ıs­rar ede­cek olur.

Fa­kat Dâ­vud-i Tâî Haz­ret­le­ri kabul et­me­yip: “–Ev­lâ­dım! Bu eti ben yer­sem bir müddet sonra dı­şa­rı çı­kar, fa­kat o ye­tim­ler yer­se, ebediyyen kalmak üzere Arş-ı Âlâ’­ya çı­kar!..” buyurur.

Dipnot: 1) Bkz. Müslim, Edâhî, 28, 34; Ebû Dâvud, Edâhî, 9-10/2812.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2010 – Kasım, Sayı: 297, Sayfa: 032