Kurban Kesmenin Vakti ve Şekli

Kurban

Kurban kesmenin vakti ne zamandır? Kurban nasıl kesilir? İslam’da kurban kesmenin vakti ve şekli.

Kurbanın kesileceği zaman, kurban bayramının birinci, ikinci ve üçüncü günüdür. Fakat birinci gününde kesmek daha faziletlidir.

Kurbanlar şehirlerde veya bayram namazı kılınan diğer yerleşim merkezlerinde namazdan sonra, bayram namazı kılınmayan köylerde ve göçebelikte ise, bayram günü tan yerinin ağarmasından sonra kesilir. İlk vakti budur. Son vakti ise bayramın üçüncü günü güneşin batmasından az öncesine kadar devam eder. Bir özür yüzünden bayram namazına gidemeyen kimse, namaz kılacak kadar bir süre geçtikten sonra kurbanını kesebilir. Kurbanı geceleyin kesmek tenzihen mekruhtur. Çünkü gece, karanlık yüzünden kesim yapmak zordur ve yanlışlık yapma ihtimali de vardır.

KURBAN KESMENİN VAKTİ

Kurbanın kesim vaktiyle ilgili çeşitli hadisler nakledilmiştir. Berâ İbn Âzib (r.a)’ten, Nebî (s.a.s)’in şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Bizim bu günümüzde ilk yapacağımız iş namaz kılmak, sonra dönüp kurbanımızı kesmektir. Kim böyle yaparsa bizim sünnetimize uymuş olur. Her kim bundan önce kurbanını kesecek olursa, bu kurban ailesine takdim ettiği etten başka bir şey olmaz.” [1] Bu hadis-i şerife göre, arefe günü gündüz veya gece yahut bayramın ilk günü, bayram namazı kılınan yerlerde namazdan önce kesilecek hayvan kurban hükmünde olmaz.

Enes (r.a)’ten rivayet edilen bir hadiste şöyle buyurulur: “Kim namazdan önce kurban keserse bunu iade etsin. Her kim namazdan sonra keserse onun bu ibadeti tamam olur ve müslümanların sünnetine isabet etmiş bulunur.” [2]

Kurban kesme süresini üç günle sınırlama şu delillere dayanır: Hz. Ömer, Hz. Ali ve İbn Abbas (r. anhüm)’den nakledilmiştir: “Kurban kesme günleri üç gündür, ilk gün en faziletlisidir.” [3] Ayrıca İbn Ömer (r. anhümâ) de şöyle demiştir: “Kurban günleri birinci kurban gününden sonra iki gündür.” [4]

Mâlikî ve Hanbelîler de Hanefîler gibi kurban kesme süresini üç gün olarak kabul ederler.

İmam Şâfî’ye göre ise kurban kesme süresi dört gün olup teşrik günlerinin sonuna kadar devam eder. Dayandıkları delil şu hadislerdir: “Arafat bütünüyle vakfe yeridir ve bütün teşrik tekbirleri de kurban kesme zamanıdır.” [5] İbn Hıbban’ın bir rivayetinde ise, “Bütün teşrik günlerinde kurban kesilir” [6] denilir. Teşrik günleri bayramın dördüncü gününü de içine alır.

Günümüzde özellikle yurtdışı kurban kesimlerinde ilk üç günün yeterli olmaması durumunda, İmam Şâfiî’nin bu görüşü kolaylık sağlamaktadır.

KURBAN NASIL KESİLİR?

Kurbanlar kıbleye yatırılır ve; “Bismillahi Allahu ekber” denilerek kesilir. Bunu, mümkün olursa sahibi kesmelidir, bu mümkün olmazsa uygun bir müslümana kestirmeli, kendisi de başında bulunmalı ve şu âyeti okumalıdır:

Anlamı: Şüphesiz benim namazım, kurbanım ve diğer ibadetlerim, diriliğim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur.” [7]

Câbir İbn Abdillah (r.a), Rasûlullah (s.a.s)’in bayram günü iki tane koç kestiğini ve bunlara dönerek şöyle dua ettiğini nakletmiştir: “İnnî veccehtü vechiye lillezî fatara’s-semâvâti ve’l-ardı hanîfen ve mâ ene mine’l-müşrikîn. İnne salâtî ve nüsükî ve mahyâye ve memâtî lillahi Rabbi’l-âlemîn. Lâ şerîke lehu ve bizâlike ümirtü ve ene evvelü’l-müslimîn. Allahümme minke ve leke an Muhammed’in ve ümmetihî.” [8] Anlamı: (Ben içtenlikle, yüzümü, gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben ortak koşanlardan değilim.[9] Gerçekten benim namazım, kurbanım ve diğer ibadetlerim, diriliğim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur. Bana buyrulan budur ve ben teslim olanların ilkiyim.) [10]

Hz. Peygamber bu duanın ardından, kesilen kurbanlarla ilgili olarak şunu eklemiştir: “Ey Allah’ım! Bu iki kurbanı, senden ve yine sana ait olmak üzere Muhammed ve ümmeti adına kesiyorum.” Ebû Hüreyre’den gelen rivâyette, bu iki kurbandan birisini ümmeti adına, diğerini ise kendisi ve Muhammed âilesi adına kestiği ifade edilir.[11]

Kurban kesilirken yalnız kurban sahibinin besmele okuması yeterli olmaz, kurbanı kesen; “Bismillahi Allahu ekber” demelidir. Besmeleyi kasten terk ederse kurbanın eti yenilmez. Kurban sahibi elini kasabın eli üzerine koyarak kurbanı keserlerse, ikisinin de besmele okumaları gerekir. Birisi kasten besmeleyi terk etse, hayvanın eti yenilmez.

Enes İbn Mâlik, Hz. Peygamber’in iki koçu kurban ederken besmele çektiğini, tekbir getirdiğini ve ayağını hayvanın yan tarafına koyduğunu nakletmiştir.[12]

Kurban bayramında kesilmek üzere satın alınmış olan kurbanlık hayvan kesilmeyip de, bayramın üç günü geçmiş bulunsa, eğer bu hayvan mevcut ise kendisini, istihlâk edilmiş ise kıymetini yoksullara tasadduk etmek gerekir. Ertesi yıla bırakılmaz.

Kurbanın vacip olması için, kesim süresinin sonu geçerlidir. Buna göre, kurban bayramının üçüncü günü, güneş batmazdan önce zengin olan ve diğer şartları da taşıyan bir müslümana kurban vacip olur. Bundan önceki sürede yoksul olması hükmü değiştirmez. Bunun aksine bayramın üçüncü günü güneş batmadan biraz önce yoksul düşen veya vefat eden müslümandan da kurban yükümlülüğü kalkar.

İnsanlar bayram gününün tayininde yanılsalar ve namaz kılıp kurbanlarını kestikten sonra, o günün arefe günü olduğu anlaşılsa, kıldıkları namaz ve kestikleri kurbanlar yeterli olur. Çünkü bu gibi yanlışlıklardan sakınmak her zaman mümkün olmayabilir. Bu yüzden müslümanların ibadet ve tâatlerini korumak amacıyla bu konuda cevaz hükmü verilmiştir.

Zilhicce’nin onuncu günü olduğu zeval vaktinden önce sabit olursa, bayram namazı kılınır. Bundan sonra kurbanlar kesilir. Fakat zeval vaktinden sonra sabit olursa, o gün artık bayram namazı kılınmaz, kurbanlar kesilebilir. Ertesi günü de bayram namazı kılınır.[13]

Kurbanlık hayvan, kesileceği yere eziyet vermeden götürülmeli ve keskin bıçakla kesilip, kendisine güçlük vermemelidir. Derisi, hayvan sükûnet bulduktan sonra soyulmalıdır. Kurban sahibinin, kurbanın kesildiği gün, ilk yiyeceğini kurbanın ciğerinden yemeği tercih etmesi menduptur.

Dipnotlar:

[1] Buhârî, Iydeyn, 8, 10, Edâhî, 1, 11; Müslim, Edâhî, 7; Nesâî, Iydeyn, 8; A. İbn Hanbel, IV, 232, 303. [2] Buhârî,Iydeyn, 5, 10, 17, 23, Zebaih, 17, Edâhî, 1, 4, 8, 11, 12; Müslim, Edâhî, 1-4, 10, 11; Nesâî, Iydeyn, 8, 30. [3] Zeylâi bu hadîs için “oldukça gariptir” demiştir. bk. Nasbu’r-Râye, IV, 213. [4] Mâlik, Muvatta’, Dahâyâ, 12. [5] Beyhakî rivayet etmiş, İbn Hibban sahih olduğunu söylemiştir. [6] A. İbn Hanbel, IV, 82; Şevkânî, a.ge, V, 125. [7] En’âm, 6/162. [8] İbn Mâce, Edâhî, 1, H. No: 3121. [9] bk. En’âm, 6/79. [10] En’âm, 6/162, 163. [11] İbn Mâce, Edâhî, 1, H. No: 3122. [12] Tirmizî, Edâhî, 2, H. No: 1494; İbn Mâce, Edâhî, 1, H. No: 3120. [13] İbn Âbidîn, V, 222 vd; Meydânî, age, III, 232; Zeylâî, Tebyînü’l-Hakâik, VI, 3; Bilmen, age, s. 412, 413.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları