Kur'ân'ın En Büyük Müfessiri

KUR’ÂNIMIZ

Kur’ân-ı Kerîm’in en büyük müfessiri Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- olduğu için bütün hadîs-i şerîfler, Kur’ân-ı Kerîm’in tefsîri mâhiyetindedir.

Âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ. بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

“Sen’den önce de, kendilerine vahyettiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun. Apaçık mûcizeler ve kitâblarla (gönderildiler). İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’ân’ı indirdik.” (en-Nahl, 43-44)

Hazret-i Peygamber’den sonrakiler arasında en büyük müfessirler, ilmi ile âmil olup Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in kalbî hayâtından hisse alan evliyâullâhtır.[1]

KALPLERİ KARARANLARA KUR'ÂN SIRRINI AÇMAZ

Günah ve mâsivâ kesâfetiyle buğulanmış ve kararmış kalblerin Kur’ân-ı Kerîm’den alacağı hiçbir şey yoktur. Nitekim müsteşriklerde zâhirî ilim olup kalbî hayât olmadığı için Kur’ân onlara hidâyet vermez ve esrârını açmaz. Allâh Teâlâ buyurur:

سَأَصْرِفُ عَنْ آيَاتِيَ الَّذِينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَإِن يَرَوْاْ كُلَّ آيَةٍ لاَّ يُؤْمِنُواْ بِهَا وَإِن يَرَوْاْ سَبِيلَ الرُّشْدِ لاَ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلاً وَإِن يَرَوْاْ سَبِيلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلاً ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَكَانُواْ عَنْهَا غَافِلِينَ

“Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri âyetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar, bütün mûcizeleri görseler de îmân etmezler! Doğru yolu görseler de yol edinmezler! Fakat azgınlık yolunu görürlerse, hemen ona saparlar. Bu du­rum, onların âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gâfil olmalarından ileri gelmektedir.” (el-A’râf, 146)

Bunun içindir ki, birçok âyet-i kerîmede zâlimler, kâfirler ve fâsıklar için «لاَ يَهْدِى» buyrulmuştur.

İşte engin muhtevâsındaki birtakım kıssaları zamânımız için bir ibret, irşâd ve îkâz sadedinde ele aldığımız Kur’ân-ı Kerîm, böyle azametli bir kitâbdır.

Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerîm’deki ibret ve sırlar dolu peygamberlerin hayatla­rından in’ikâsla sabır, şükür, tevekkül, teslîmiyet, merhamet, şefkat, tevâzû ve di­ğergâmlıktan hisse alıp, bizlere hakîkî bir kulluk yaşamayı nasîb eylesin!..

Âmîn!..

Dipnotlar:  [1] Bu hususla ilgili olarak İslâm âlimlerinden, meşhur muhaddis ve müfessir Suyûtî der ki:

“Bir kimse şu ilimleri elde etmeden Kur’ân’ı tefsîr etmeye kalkışmamalıdır. Bunlar; lügat, nahiv, sarf, iştikak, meânî, beyân, bedî, kıraat, kelâm, usûl-i fıkıh, sebeb-i nüzûl ve kıssalar, nâsih-mensuh, fıkıh, mücmel ve müphem âyetleri açıklayan hadîsler ve ilm-i mevhibe. Bu son ilim, ilmi ile amel eden kimseye Allâh tarafından verilen bir ilimdir. “İlmiyle amel edene, Allâh bilmediğini öğretir.” hadîsi buna işâret eder.” (Suyûtî, el-İtkân, IV, 213-215)

[2] لاَ يَهْدِى: Allâh hidâyet vermez. Bu ifâde Kur’ân-ı Kerîm’de tam 26 âyette geçmektedir. Nitekim:

وَاللهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

“…Allâh, zâlim kimseleri hidâyete erdirmez.” (el-Bakara, 258)

وَاللهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ

“…Allâh, kâfirleri hidâyete iletmez.” (el-Bakara, 264)

وَاللهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ

“…Allâh, fâsıklar topluluğuna hidâyet vermez.” (el-Mâide, 108) âyetleri, bunun birer misâlidir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları