Kur’ân’ı Güzel Sesle Okumak

KUR’ÂNIMIZ

Kur’ân’a tâzimin tezâhürlerinden biri de onu vakâr ve heybetle, güzel ve tok bir sesle okumaktır. Güzel ses Allah’ın nimetlerinden biri olup tecvid kurallarına riâyet ederek sesi Kur’ân’la süslemek, sesi güzel olan bir kimseden Kur’ân okumasını istemek ve onu dinlemek müstehap kabul edilmiştir.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

“Allah, güzel sesli bir peygamberin, Kur’ân’ı tegannî ile yüksek sesle okumasından râzı olduğu kadar hiçbir şeyden râzı olmamıştır.”[1]

Burada “teğannî”, sesi Kur’ân’la güzelleştirip süslemek, Kur’ân okurken seste sevinç ve hüznü belli etmek, onu tecvidine, kâide ve kurallarına uygun bir şekilde tilavet etmektir. Kur’ân’ı bu mânada tegannî ile okumak, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in Sünnet’ine ve yoluna uymak demektir. Nitekim Berâ bin Âzib (r.a) şöyle demiştir:

“Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’i yatsı namazında “Ve’t-tîni ve’z-zeytûni” sûresini okurken dinledim. Ondan daha güzel sesli bir kimse işitmedim.”[2]

Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

Her şeyin bir süsü vardır. Kur’ân’ın süsü de güzel sestir.”[3]

 “Kur’ân’ı seslerinizle güzelleştiriniz! Zira güzel ses, Kur’ân’ın güzelliğine güzellik katar.”[4]

Burada “sesi güzelleştirmek”ten kasıt; neşe, zevk ve hazzı hatırlatan bir coşku değil, sesin biraz hüzne meylettirilmesidir.[5] Yani Kur’ân okuyan insanın onunla duygulanması, hislenmesi ve acziyetini idrâk ederek haşyete garkolması lâzımdır. Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

“Şüphesiz bu Kur’ân, insanı hüzünlendirecek hususlar indirmiştir. O hâlde onu okuduğunuz zaman ağlayınız! Ağlayamazsanız ağlamaya çalışınız! Onu okurken sesinizi güzelleştirmeye gayret ediniz. Kim Kur’ân’ı güzel sesle okumaya gayret etmezse bizden değildir.”[6]

Kur’ân’ı güzel okumanın bir tezâhürü de onu tok bir sesle ve azametini hissettirerek (tefhîm ile) okumaktır. Demek ki Kur’ân’ı hüzünle, tâzimle, duygu derinliği içinde ve bunların verdiği bir sesle güzelce okumaya çalışmalıdır. Kur’ân’ı insan sözlerinden ayırmalı, ona farklı bir ihtimam göstermelidir. Onu okurken beşer sözünden ayırma gayretinde olmayan kimseler için Nebiyy-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Kur’ân’ı tegannî ile okumayan kimse bizden değildir.”[7]

Hadisin râvilerinden İbn-i Ebî Müleyke’ye:

“–Okuyanın sesi güzel değilse ne dersin?” diye sorulunca:

“–Güç yetirebildiği kadar güzelleştirmeye gayret eder” demiştir.[8]

Güzel bir söz, güzel bir sesle daha güzel ve daha câzip hâle gelir. Bu da okuyan ve dinleyenlerin kalbine daha çok fayda verir. Aynen bunun gibi güzel sesle ve usûlüne uygun olarak tilâvet edilen Kur’ân da kalplere daha fazla tesir eder. Bu şekilde bir Kur’ân okunduğunda insanlar onu daha şevkle dinler, kalpleri daha çabuk yumuşar ve ulvî duygulara dalarlar. Allah’a muhabbetleri ve yakınlıkları artar, günahlardan uzaklaşarak Allah’a daha fazla itaat etme istekleri uyanır. Bir hadisten anlaşıldığı üzere melâike-i kirâm da böyle bir Kur’ân’ı dinlemek için daha fazla istekli olur ve insana daha fazla yaklaşırlar.[9]

Hiç şüphesiz, Kur’ân kalbine indirilen Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), onu en güzel okuyan kişi idi. Pek çok sahâbî onun sesinin ve okuyuşunun son derece güzel olduğunu haber vermiştir. Bu durum, Cenâb-ı Hakk’ın onu her yönüyle mükemmel bir şekilde yarattığının delillerinden biridir. Enes ibn-i Mâlik (r.a) şu hadisi nakleder:

Allah her peygamberi güzel sesli ve güzel yüzlü olarak göndermiştir. Fakat sizin peygamberiniz onların, yüzü ve sesi en güzel olanıdır.”[10]

Ashâb-ı kiramın nakline göre Allah Rasûlü (s.a.v), devesinin üzerinde Mekke’ye girerken, tercî yaparak yumuşak, kolay ve akıcı bir kıraatle Fetih Sûresi’ni okumuşlardır.[11] Tercî ile kastedilen, sesi boğazda oynatarak nağme ile okumaktır. Efendimiz’in bazen tercî yapmadan okudukları da olurdu.[12]

Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle buyurur: “Peygamber Efendimiz’in (gece namazlarındaki) kıraati şu şekilde idi: (Duruma göre sesini) bazen yükseltir, bazen da kısardı.”[13]

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) geceleyin namazda pek kısık olmayan, pek de yüksek olmayan orta seviyede bir sesle okurlardı.[14] Hâne-i saâdetlerinde yalnız bulundukları zaman seslerini odada bulunan birinin işitebileceği kadar yükseltirlerdi.[15] Odada uyu­yan bir kimse bulunacak olursa, onu rahatsız etmeyecek şekilde de seslerini kısarlardı. Ancak hiç bir zaman denge ve itidâlden ayrılmazlardı.

Rasûlullah (s.a.v) Kur’ân’ı güzel sesle okuyan ashâbını da büyük bir zevkle dinlemişlerdir. Nitekim bir gün Ebû Mûsâ’ya şöyle buyurmuşlardır:

“Dün gece senin okuyuşunu dinlerken beni bir görmeliydin! Şüphesiz Dâvûd (a.s)’a verilen güzel seslerden bir nağme de sana verilmiştir.”[16]

Hz. Ömer (r.a) da Ebû Mûsâ el-Eş’arî’yi gördüğünde:

“–Ey Ebû Mûsâ! Haydi, bize Rabbimizʼi hatırlat!” buyururdu. O da Hz. Ömer’in yanında Kur’ân-ı Kerîm okurdu.[17]

Hz. Ebû Bekir (r.a), rikkat-i kalbiyye sâhibi, yufka yürekli bir zât olduğu için Kur’ân-ı Kerîm’i okurken hüzünlenir, gözyaşlarına mânî olamazdı. O, Kur’ân-ı Kerîm okurken, müşriklerin çocukları ve kadınları başına toplanıp hayran hayran onun tilâvetini dinlemeye başlarlardı.[18]

Bu tür rivayetlerden insanı aşka ve şevke getirecek şekilde güzel sesle Kur’ân okumanın mübah olduğu anlaşılmaktadır. Zira böyle bir okuyuş kalbi yumuşatıp inceltir, Allah korkusunu artırır ve insanları Kur’ân dinlemeye şevklendirir. Dolayısıyla Allah’a olan tâzim, saygı ve muhabbetimiz sebebiyle O’nun kelâmını okurken farklı bir gayret ve ihtimam göstermeli, onu daha dikkatli ve güzel okumaya çalışmalıyız.

Ancak Kur’ân’ı güzel okumaya gayret ederken onu mûsıkî kâidelerine uydurup tecvîd kurallarının dışına çıkmak doğru değildir. Bir heceyi gereğinden fazla veya az uzatmak bile o kelimeye bir harf ilave etmek veya çıkarmak anlamına gelir ki bu, Kur’ân’ın nazmını ve mânasını bozmak demektir.

Aynı şekilde Kur’ân dinlemeyi de sadece güzel ses ve nağme dinlemeye dönüştürmemelidir. Zira Kur’ân’ı okumak da, dinlemek de büyük bir ibadettir. Bunu hiçbir zaman unutmamak gerekir. Nevfel bin İyâs el-Hüzelî şöyle anlatır: “Ömer ibnü’l-Hattâb (r.a) zamanında biz Mescid’de Terâvih Namazı kılardık. Şuraya bir grup, buraya bir grup ayrılırdı. İnsanlar sesi daha güzel olan imama meyletmeye başladılar. Ömer (r.a):

«–Öyle zannediyorum ki onlar Kur’ân’ı mûsıkî edindiler. (Güzel nağmeye heves ediyorlar.) Ama vallahi eğer gücüm yeterse bu hâli değiştireceğim!» dedi. Daha üç gün geçmişti ki (kıraat ilmini ve fıkhı en iyi bilen) Übeyy ibn-i Ka’b’a emretti, o da bütün cemaate Terâvih Namazı kıldırmaya başladı.[19] Ömer (r.a) safların arkasından ayağa kalkıp:

«–Eğer bu bid‘at ise ne güzel bir bid‘at oldu!» buyurdu.”[20]

Rasûlullah (s.a.v) “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki Kur’ân’ı teğannî vâsıtası (mezâmîr) edinecekler” buyurmuşlardır.[21]

Yine âhirzamanda ortaya çıkacak fitnelerden bahsederken Kur’ân’ı teğannî vâsıtası edinen bir grup gencin ortaya çıkacağını, fıkhî bilgisi kendilerinden daha az olmasına rağmen insanların onlardan birini imamlığa geçireceğini, onun da insanlara teğannîde bulunacağını haber vermişlerdir.[22] Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’in sakındırdığı bu durum, sadece güzel sese önem vererek Kur’ân’ı tefekkür etmeden ve hükümleriyle amel etmeye ihtimam göstermeden mûsikî zevki için okuyup dinlemektir. İnsanlar Kur’ân tilâvetinin ibadet tarafını geri plana atıp güzel sese meylettiklerinde Hz. Ömer (r.a) bu durumdan hoşlanmamış ve onları kurrâ ve fukahânın önde gelenlerinden Übey bin Ka‘b’ın imametinde toplamıştır. Böylece Kur’ân tilâvetinde ibadet, ilim ve amelin, güzel sesten daha önce gelmesi gerektiğini hatırlatmıştır.

Dipnotlar:

[1] Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 19; Tevhîd 32; Müslim, Müsâfirîn 232-234.

[2] Buhârî, Ezân 102; Müslim, Salât 177.

[3] Heysemî, Mecmaü’z-zevâid, 7: 171.

[4] Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân, 34; Beyhakî, Şuab, 3: 461/1955.

[5] Beyhakî, Şuab, 3: 465/1957.

[6] İbn Mâce, İkâme, 176.

[7] Ebû Dâvûd, Vitr, 20. Bkz. Buhârî, Tevhîd, 44; İbn Mâce, İkâmet, 176.

[8] Ebû Dâvûd, Vitr, 20/1471.

[9] Bkz. Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 15; İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 9: 64.

[10] Zebîdî, İthâfü’s-sâde, 6: 470.

[11] Buhârî, Meğâzî, 48, Fedâilü’l-Kur’ân, 30; Müslim, Cihâd, 87; Vâkıdî, 2: 831-832.

[12] Tirmizî, Şemâil, s. 183, no: 303.

[13] Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 25/1328.

[14] el-İsrâ 17/110.

[15] Tirmizî, Şemâil, s. 183, no: 304.

[16] Müslim, Müsâfirîn, 236.

[17] Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân, 34.

[18] Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 45; İbn Hişâm, 1: 395-396.

[19] Buhârî, Halku ef’âli’l-ıbâd, Riyâd: Dâru’l-Meârif, s. 69; İbn Sa‘d, Tabakât, 5: 59.

[20] İbn Sa‘d, Tabakât, 5: 59.

[21] İbn Vaddâh, el-Bida’, s. 171.

[22] Ahmed, 3: 494. Bkz. Ahmed, 6: 22; Abdürrazzak, Musannef, 2: 488/4186; Hâkim, 3: 500/5871.

Kaynak: Doç. Dr. Murat Kaya, Kitabımız Kur’ân Muhtevâsı ve Fazîletleri, Erkam Yayınları