Kur’an’da Ulvî Şifreler Bulunan Kısa Sureler

KUR’ÂNIMIZ

Kur'an'da ulvî şifreler bulunan bazı kısa sureler...

HAŞR SURESİ

Kalb ve dil âhengi içinde yapılan Kur’ân tilâvetleri ve tekrarlanan Kur’ân-ı Kerîm sûrelerinin çeşitli tesirleri bulunmaktadır:

Nitekim, Haşr Sûresi’nin son üç âyetinin fazîleti hakkında Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“Her kim sabahleyin üç defa:

«أَعُوذُ بِاللهِ السَّمِيعِ الْعَلِيمِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ»

dedikten sonra Haşr Sûresi’nin sonundaki üç âyeti okursa, Allâh ona akşama kadar bağışlanmasını dileyecek yetmiş bin melek görevlendirir. O kimse o gün ölürse şehîd olarak ölür. Akşamleyin okursa yine böyledir.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 22)

VAKIA SURESİ

Vâkıa Sûresi’ni okuyanın darlıktan kurtulması, belli bâzı âyetlerin tilâvetiyle hastaların şifâ bulması ve bunlara benzer pek çok tecellîler, Kur’ân-ı Kerîm’de mevcuttur. Zîrâ Kur’ân-ı Kerîm, lâfız ve mânâ itibâriyle nefha-i ilâhî olması bakımından gerek okunan âyetlerin tekrârı ve gerekse muhtevânın aynı ya da muhtelif lâfızlarla tekrârından mânevî bir feyzin hâsıl olması ve bunun insanın mâneviyâtını ve hattâ maddî cihetini dahî ilâhî irâde çerçevesinde etkilemesi mevzuubahistir. Ancak bütün bu tecellîlere nâil olmak için de, okuyanın kalbî bir kıvâma sâhip olması gerekmektedir.

FATİHA SURESİ

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- ile bir bedevî arasında vâkî olan şu hâdise, kalbî kıvamın lüzûmunu ne güzel sergilemektedir:

Birgün fakir bir bedevî Hazret-i Ali’den sadaka ister. Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-, o an için başka bir imkânı bulunmadığından, yerden bir avuç kum alır ve bir şeyler okuyarak kuma üfler. Ardından da bunları bedevînin avucuna altın olarak döker. Be­de­vî hay­ret­ler için­de ka­lır. Bu­nun na­sıl ol­du­ğu­nu, avu­cun­da­ki ku­ma ne oku­du­ğu­nu ken­di­si­ne de söy­le­me­si için Haz­ret-i Ali’ye yal­va­rır. Haz­ret-i Ali -ra­dı­yal­lâ­hu anh- ise gâ­yet sâ­kin bir şe­kil­de, oku­du­ğu­nun “Fâ­ti­ha Sû­re­si” ol­du­ğu­nu söy­ler. Bu­nun üze­ri­ne se­vinç­le yer­den bir avuç kum alan be­de­vî, Fâ­ti­ha Sû­re­si’ni oku­yup ku­ma üf­ler. Fa­kat kum, ay­nı kum­dur. Be­de­vî, Haz­ret-i Ali’ye bu­nun hik­me­ti­ni so­rar. Haz­ret-i Ali -radıyallâhu anh- ise, işin esâsını:

“Bu, bir kalb far­kı­dır.” buyurarak hulâsa eder.

ASR SURESİ

Kur’ân’ın tamamını, ya gafletinden ya da imkân bulamadığından okuyama­yanlar, kısa bir sûreyi rahatlıkla okuyabilirler. Bunun içindir ki Hâlık Teâlâ, kelâ­mının en mühim mesajlarını -bâzen kısmen bâzen de tamâmen-, ilâhî bir nükte olarak ulvî şifreler hâlinde kısa sûrelere derc etmiş ve âdeta her birini küçük bir Kur’ân hükmünde kılmıştır. Nitekim İmâm Şâfî Hazretleri şöyle buyurur:

“Şâyet, bütün bir Kur’ân-ı Kerîm yerine sâdece «Asr Sûresi» inzâl buyrul­muş olsaydı, bu bile yeterdi. Çünkü onda İslâm’ın bütün esaslarını bulmak müm­kündür...”

Millî şâirimiz Mehmed Âkif’in şu mısraları da, Asr Sûresi’yle ilgili bu hükmü te’yîd sadedindedir:

Hâlık’ın nâ-mütenâhî adı var, en başı: Hak.

Ne büyük şey kul için hakkın elinden tutmak!

Hani, Ashâb-ı Kirâm, ayrılalım derlerken,

Mutlaka Sûre-i Ve’l-Asr’ı okurmuş, bu neden?

Çünkü meknûn o büyük sûrede esrâr-ı felâh;

Başta îmân-ı hakîkî geliyor, sonra salâh,

Sonra hak, sonra sebât, işte kuzum insanlık.

Dördü birleşti mi yoktur sana hüsrân artık.

 

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları