Kuran'da Allah'ın ve Meleklerin Müminlere Yardımı

Nübüvveti

Kâfirlerin bütün gayretlerine rağmen Allâh, dînini hâkim kılmış ve mü’minleri onlara karşı gâlib eylemişti. Çünkü bu, Cenâb-ı Hakk’ın, Rasûlü’ne ve kendi yolunda ihlâs ve samîmiyetle yürüyen mü’minlere âit ilâhî bir vaadi idi. Dolayısıyla, Allâh düşmanları istemese de bu hakîkat elbette gerçekleşecekti. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de buyrulur:

هُمُ الَّذِينَ يَقُولُونَ لاَ تُنْفِقُوا عَلَى مَنْ عِنْدَ رَسُولِ اللهِ حَتَّى يَنْفَضُّوا وَلِلّهِ خَزَائِنُ السَّمَوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لاَ يَفْقَهُونَ

“Onlar (îmânı hazmedemeyenler): «Allâh’ın elçisi yanında bulunanlar için hiçbir şey harcamayın ki, dağılıp gitsinler!» diyenlerdir. Oysa yerlerin ve göklerin hazîneleri Allâh’ındır. Fakat münâfıklar bunu anlamazlar.” (el-Münâfikûn, 7)

Gerçekten, asırlardan beri kâfirler tarafından müslümanların iktisâdî gücü zayıflatılmaya gayret edilse dahî, yerin ve göğün hazîneleri Allâh’a âit olduğu için Cenâb-ı Hak, mü’minlere büyük ihsanlarda bulunmuş, maddî ve mânevî ordularını seferber ederek kısa zamanda onları zaferlere nâil eylemiş ve kâfirleri de hezîmete dûçâr kılmıştır.

İslâm târihine bakıldığı zaman, Allâh’ın yardımı sâyesinde mü’minlerin, çok az bir güçle büyük muvaffakıyetler elde ettiği görülür. Bedir, Mûte, Endülüs, Malazgirt ve birçok zaferler bu hakîkatin birer misâlidirler. Diğer taraftan bütün dünyâya “i’lâ-yı kelimetullâh”ın imzâsını atan muhteşem Osmanlı Devleti’ni de 400 atlı kurmuştur.

Bu da gösteriyor ki müslümanlar, ihlâsları ölçüsünde muvaffak olmaktadırlar. Yâni ihlâsını kaybeden gücünü kaybeder; ihlâstan ayrılmayan da kuvvet ve kudrette yenilmez hâle gelir. Böyle olunca, İslâm düşmanları ne yaparsa yapsınlar, müslümana nihâî noktada hiçbir zarar veremezler. Zîrâ Cenâb-ı Hak, âyet-i kerîmede bu ilâhî sıyâneti şöyle haber vermektedir:

وَاِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لاَ يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا اِنَّ اللهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌ

“…(Ey mü’minler!) Eğer (başınıza gelen sıkıntılara aldırmayıp Allâh’ın dînini yaşamak husûsunda) sabır (ve sebât) eder ve ittikâ ederseniz, (yâni hem takvâ üzere Allâh’a sığınır, hem de gerekli tedbirleri alarak korunursanız) onların hîle ve tuzağı size hiçbir zarar veremez! Çünkü Allâh, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.” (Âl-i İmrân, 120)

Nitekim Asr-ı Saâdet ve İslâm târihi, bu âyet-i kerîmenin sayısız tecellîsine şâhittir.

KAYNAK: Osman Nuri TOPBAŞ, Hazret-i Muhammed Mustafa-1, Erkam Yayınları, İstanbul