Kur'an'da Adı Geçen Meyveler ve Faydaları

KUR’ÂNIMIZ

Kur'an- ı Kerim'de hangi meyvelerin adı geçiyor? Kur'an'da adı geçen meyvelerin mucizevi faydaları nelerdir? Bu meyvelerin, bilimin gelişmesiyle keşfedilen mucizevî faydaları neler? Peki bitki ve meyvelere tefekkür gözüyle nasıl bakmalıyız? 

Bir tohum toprağa düşüp de toprağın nemi ona tesir edince, büyüyüp gelişir ve bu gelişme neticesinde üst ve alt kısımları çatlar. Üst kısmından toprağın üzerinde yükselecek olan ağaç çıkarken, alt kısmından toprağın derinliklerine doğru yayılan kökler uzanır. Bu, şaşırtıcı bir şeydir. Çünkü bu tohumun tabiatı tek, dışarıdan gelen tesirler de tek olduğu hâlde bir tarafından havaya yükselen bir madde, diğer tarafından ise toprağa giren bir madde çıkmaktadır. Tek bir tabiattan birbirine zıt iki şeyin doğması, hayret vericidir. Anlıyoruz ki bu, kesinlikle her işinde hikmet sahibi bir Yaratıcı’nın irâde ve idâresiyle olmaktadır. 

ODUNDAN MEYVEYE 

Sonra bu tohumdan biten ağacın bir kısmı odun, bir kısmı yaprak olur. Bir kısmı ise başta çiçek olarak tebessüm eder, sonra meyve hâline gelir. Ayrıca bu meyvede, çeşitli tabiatlara sahip insan vücûduna faydalı birtakım maddeler meydana gelmektedir. Yine tek bir meyvede muhtelif husûsiyetler mevcuttur. Meselâ, üzümün çekirdeği soğuk ve kuru tabiatlı iken, etli kısmı ile suyu, tabiat olarak sıcak ve yaştır. Aynı tesirlere mâruz kaldığı hâlde tek bir tohumdan muhtelif husûsiyetlerde gıdâların meydana gelmesi, mutlakâ son derece güçlü ve hikmet sahibi bir varlığın tedbîridir. 

DOĞAL ECZANE; BİTKİLER

Ayrıca Allah Teâlâ, insanoğlunun nice hastalıklarının devâsı için bitkileri tabiî bir eczâne kılmıştır. Kimi bitkiler şifâdır, gıdâdır; vücûda kuvvet verir. Kimisi diriltir, kimisi ise zehirlidir, öldürür. Bir bitki yenildiğinde başka bir maddeye inkılâb eder. Bir bitki kanı tasfiye eder. Bir bitki neşe ve canlılık verir, diğer biriyse sakinleştirip uyutur… Ayrıca bitkiler vâsıtasıyla su ile karbonik asitten şeker ve odunun vücûda getirilip mahlûkâtın teneffüs etmesi için oksijenin serbest bırakılması, ne kadar dikkate değer hâdiselerdir. Hâsılı, yerden biten hiçbir yaprak ve hiçbir saman çöpü yoktur ki onda beşer için birçok fayda bulunmasın! Öyle ki insanoğlu, bu faydaların künhüne vâkıf olmaya bile güç yetiremez. 

HİÇBİR KİMYAGER BİR EŞİNİ YAPMAYA MUKTEDİR DEĞİL! 

Basit birer ot gibi gözüken çeşitli bitkilerin topraktan bulup çıkardığı muhtelif renkler, kokular, tatlar ve değişik şekillerdeki yapraklar, hiçbir kimyâgerin bir eşini yapmaya muktedir olamadığı, ne kadar hârika şeylerdir! Bitkilerin yetişmesindeki nizam ve âhenk de farklı bir azamet tecellîsidir. Meselâ bir çınar ağacı, her yıl milyonlarca tohum üretir. Bunların etrafa dağılması için âdeta tüyden birer paraşütleri olur. Rüzgâr ile bu tohumlar uzak yerlere kadar sürüklenir. Şâyet bir tek çınar ağacından etrafa yayılan tohumların her biri yeni bir çınar olsaydı, kısa bir zaman sonra dünyanın her yeri çınar istilâsına uğrardı. Yani koca dünya bir tek ağaca dar gelirdi. Bu misâli diğer canlılara şümullendirmek de mümkündür. 

KAİNATTA DÜZENE GÜZEL BİR ÖRNEK; AVUSTRALYA'DAKİ KAKİTOSLAR 

Nitekim, senelerce evvel Avustralya’da bir cins Kakitos bitkisinden çit yapmak istediler. Avustralya’da Kakitos düşmanı bir böcek bulunmadığın­dan, nebat büyük bir hızla yayılmaya başladı. Avustralyalıları telâ­şa veren bu gelişme sonunda Kakitoslar enine ve boyuna İngiltere kadar bir sahayı kapladı! Yolu üstüne rastlayan şehir ve kasaba halkını, yerlerini bırakıp gitmeye mecbur etti; çiftlikleri mah­vetti. Buna bir çare bulmak için bütün böcek âlimleri dünyayı al­tüst etti, sonunda sadece Kakitos üzerinde yaşayan ve başka bir şey yemeyen bir böcek buldular. Hem de bol bol ve süratle büyü­yen ve Avustralya’da hiç düşmanı olmayan bir böcek. Çok geç­meden böcek Kakitoslara galebe çaldı. Artık bugün Kakitos gayet sınırlı bir sahadadır ve belâ olmaktan çıkmıştır. O kadar böcekten de an­cak Kakitos’u baskı altında tutmaya yetecek miktarda kalmış­tır. (İlim-Ahlâk-Îman, Derleyen: M. Rahmi Balaban, sf. 190.) 

Bu misal de kâinatta kolay kolay akıl-sır erdirilemeyecek bir âhenk ve sırlı bir ekolojik dengenin hüküm sürdüğünü göstermektedir. Dolayısıyla hiçbir akıl ve mantık, bazı bitki ve hayvanların aşırı çoğalıp dünyayı istilâ etmesine mânî olan bir kudretin varlığını inkâr edemez. 

BİTKİ ALEMİNDEKİ RIZIK SIRRI 

Yine hayrete şâyandır ki, bir toprak terkibinden birbirinden farklı milyonlarca bitki ve meyve neşv ü nemâ ediyor… Rezzâk olan Rabbimiz, her cinsten mahlûkâta ayrı ayrı sofralar kuruyor… Meselâ bir koyunun yiyebildiklerinin pek çoğunu insan yiyemez; insanın yiyebildiklerinin pek çoğunu da koyun yiyemez. Yani rızık nîmetleri de çok hassas bir denge ile mahlûkât arasında taksim edilmektedir. Rızkın temin ve taksimindeki ilâhî kudreti sergileyen şu âyet-i kerîme ne kadar düşündürücüdür: “Nice canlı var ki rızıklarını kendileri taşıyamaz (temin edemez.) Ama onları da sizi de rızıklandıran Allah’tır. O her şeyi hakkıyla işitir ve bilir.” (el-Ankebût, 60) 

Hakîkaten, mahlûkâtın, birbirlerinin rızkına vesîle olması, hasta bir kuşun ağzına, sağlam bir kuşun yem tâneleri getirmesi, ne büyük bir ilâhî rahmet tecellîsidir… Dünya kurulduğundan bugüne kadar hiçbir canlının rızkı ihmâl edilmeden sayısız ilâhî sofraların da kurulmuş olması ve hâlen bunun devâm etmesi ne kadar ibretlidir. Zira bir düşünecek olursak; dünyanın dörtte üçü su ile kaplıdır. Dörtte birinin büyük bir kısmı da bitki yetiştirmeye elverişli olmayan kayalıklar veya çöllerden oluşmaktadır. Geriye kalan çok az bir kısmı topraktır. Ancak Cenâb-ı Hak ne yüce bir kudrettir ki, bu toprağı sonsuz bir istihâle ile, yani değişim ve dönüşümle bütün canlıları doyuracak gıdâların kaynağı kılmıştır. 

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Tefekkür, Erkam Yayınları