Kur'ân Okunurken inen Melekler

KUR’ÂNIMIZ

Kur’ân-ı Kerîm’in bütün varlıkları kuşatan tesir ve teshîrinin hikmeti, nübüvvet halkasının son Peygamber Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile nihâyete erdiği ve bundan sonraki bütün zaman ve mekânlar O’na âit olduğu cihetle Rasûlullâh’a vâkî olan vahyin kâmil manzûmesini teşkîl etmesidir.

Nitekim Üseyd bin Hu­dayr -ra­dı­yal­lâ­hu anh- şöyle an­la­tı­yor:

Bir ge­ce Ba­ka­ra Sû­re­si’ni oku­yor­dum. Atım da ya­nı­ba­şım­da bağ­lı ol­du­ğu hâl­de du­ru­yor­du. Bir ara at şah­lan­ma­ya baş­la­dı. Oku­ma­yı kes­tim; at sâ­kin­leş­ti. Tek­rar oku­ma­ya baş­la­dım, at yi­ne şah­lan­dı. Hat­tâ oğ­lum Yah­yâ’yı atın çiğ­ne­me­sin­den en­di­şe ede­rek ya­nı­ma al­dım.

O es­nâ­da se­mâ­ya bak­tı­ğım­da üze­rim­de kan­dil­le­re ben­zer bir şey­ler ol­du­ğu­nu gör­düm. Son­ra on­lar gö­ğe doğ­ru yük­se­lip göz­den kay­bol­du.

Sa­bah­le­yin, olup bi­te­ni Ra­sû­lul­lâh -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem-’e an­lat­tı­ğımda ba­na:

“–Oku ey Üseyd, oku!” bu­yur­du... Ve son­ra:

“–Ey Üseyd! O gör­dük­le­ri­nin ne ol­du­ğu­nu bi­li­yor mu­sun?” di­ye sor­du.

“–Ha­yır.” de­dim.

Al­lâh Ra­sû­lü -sal­lâl­lâ­hu aley­hi ve sel­lem-:

“–On­lar, se­nin Kur’ân ti­lâ­ve­ti­ni din­leme­ye ge­len melek­ler­di. Eğer sen oku­ma­ya de­vâm et­sey­din, sa­ba­ha ka­dar se­ni din­le­ye­cek­ler­di. O me­lek­ler, in­san­la­ra giz­li kal­ma­ya­cak, in­san­lar da on­la­rı gö­rebi­le­cek­ler­di.” bu­yur­du­lar. (Bu­hâ­rî, Fe­zâ­ilu’l-Kur’ân, 15)

Kur’ân-ı Kerîm’in bütün varlıkları kuşatan tesir ve teshîrinin hikmeti, nübüvvet halkasının son Peygamber Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile nihâyete erdiği ve bundan sonraki bütün zaman ve mekânlar O’na âit olduğu cihetle Rasûlullâh’a vâkî olan vahyin kâmil manzûmesini teşkîl etmesidir. Yâni bu son ilâhî kitâbın, dünyâ var oldukça zuhûr edecek her îcâb ve maslahata cevap verecek kâideleri muhtevî bulunmasındandır. İşte Kur’ân-ı Kerîm’in mânâ ve muhtevâsı itibâriyle eşsiz i’câz ve hikmetler manzûmesi olması, bu keyfiyet­ten doğmuştur.

Bu ilâhî armağan, bir hidâyet rehberi ve nübüvvetin doğruluğunu ispat edici bir îcâd bedîası (san’at hârikası) olarak kıyâmete kadar devâm edecektir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları