Kuran Okumanın Fazileti Faydaları ve Önemi

KUR’ÂNIMIZ

Kuran okumanın fazileti ve önemi nedir? Kuran'ı hakkıyla okumak ne demektir?

Kur’ân-ı Kerîm mü’minlerin dünya ve âhirette dostudur. Onunla huzur bulur, onunla ünsiyet kurar ve onunla tesellî olurlar. Dünyada onlar Kur’ân’a sarılır, âhirette de Kur’ân onları güler yüzle karşılayarak yol gösterir, onlara şefaat eder ve ikramlarda bulunur. Yani Kur’ân dünya-âhiret mü’minlerin yol arkadaşı ve rehberidir. Kur’ân ile kurulacak bu beraberliğin başlangıcı onu tefekkürle okumaktır.

Kur’ân’ı okuyup onun vaadini, tehdîdini, apaçık âyetlerini ve açıklamalarını düşünen kişi, sâlih amellere daha büyük bir iştiyakla yönelir. Şüpheli şeylerden ve haramlardan daha fazla kaçınır. Bu şekilde Kur’ân okumak, sâlih amellerin en faziletlisi ol­duğu içindir ki şeytan, insanları Kur’ân’dan uzaklaştırmak için var gücüyle çalışır. İşte bu hikmete binâen, Kur’ân tilâvetinden önce istiâze etmek, yani «أَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ » demek emredilmiştir. Nitekim âyet-i kerîmede:

“Kur’ân okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın!” buyrulur. (en-Nahl 16/98)

KUR’ÂN’I OKUMANIN FAZİLETİ

Kur’ân’ı okumanın faziletine dâir pek çok âyet-i kerime ve hadis-i şerif vardır. Şimdi bunların bir kısmını nakledip üzerinde tefekkür edelim:

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler(den bazısı) onu, hakkını gözeterek okurlar. Çünkü onlar, ona iman ederler. Ama her kim onu inkâr ederse, işte gerçekten zarara uğrayanlar onlardır.” (el-Bakara 2/121)

Bu âyette Kur’ân’ı hakkıyla okuyanlar methedilmektedir. Hz. Ömer (r.a), Kur’ân’ı hakkıyla okumayı şöyle tarif eder: Kişinin, cennetten bahseden âyetlere gelince Allah’tan cenneti istemesi, cehennemden bahseden âyetlere gelince ondan Allah’a sığınmasıdır.[1]

Kuran'ın Hakkıyla Okunması Ne Demektir?

İbn Mesʻûd (r.a) bu konuda şöyle der: Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki bir kişinin onu hakkıyla okuması, helâlini helâl, haramını haram olarak kabul edip bunlara riâyet etmesi, Allah’ın onu indirdiği gibi okuması, kelimelerini yerinden değiştirerek tahrif etmemesi, ondan hiçbir şeyi uygun olmayacak şekilde tevil etmemesidir.

İbn Abbâs (r.a), onu hakkıyla tilâvet etmeyi ona hakkıyla ittibâ etmek ve uymak şeklinde tefsir etmiştir. Yani Kur’ân’ı hakkıyla okumak ancak onu en güzel şekilde hayata tatbik etmek ve onunla amel etmekle tamamlanır.

Hasan Basrî (r.a), mü’minlerin Kur’ân’ı hakkıyla okumalarını, muhkem[2] âyetleriyle amel etmeleri, müteşabih[3] âyetlerine iman etmeleri, müşkil gelen yerleri onu bilen kimseye havâle etmeleri diye açıklamıştır.[4]

Diğer bir âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurur:

“Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık infak edenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler. Çünkü Allah, onların mükâfatlarını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da verir. Şüphesiz O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir.” (Fâtır 35/29-30)

Allah’ın kitâbını devamlı okuyan, anlamaya çalışan, ona iman edip içindeki hükümleri hayata geçiren, meselâ namazı ikâme eden, Allah’ın kendilerine ihsân ettiği rızıklardan gece-gündüz, mümkün ise gizli, değilse açık infâk edenler Allah katından kendilerine kesin olarak verilecek olan büyük sevaplar ümid edebilirler. Allah onlara yaptıklarının karşılığını tam olarak ihsân ettiği gibi akıl ve hayallerine gelmeyen daha nice ecirler lütfeder. Günahlarını affeder, az ameline çok mükâfat bahşeder.[5]

Tâbiînin büyük fakih ve âbidlerinden Mutarrıf bin Abdullah (r.a) bu âyeti okuyunca “Bu, Âyetü’l-Kurrâ’dır, yani bu, Kur’ân okuyan ve onu ezberleyenlerin âyetidir” dermiş.[6] Kurtubî de “Bu âmil ve âlim olan kurrânın âyetidir” demektedir.[7]

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz Kur’ân-ı Kerîm’i okumanın sevap ve faziletini muhtelif misallerle bize anlatmış ve zihinlerimize yaklaştırmıştır. Ebû Hüreyre (r.a) bunlardan birini şöyle anlatıyor: Bir gün Rasûlullah Efendimiz (s.a.v):

“–Sizden biri evine döndüğü zaman üç adet yavrulaması yakın, iri ve semiz deve bulmak ister mi?” diye sordular. Hepimiz “Evet, isteriz” diye cevap verdik. Efendimiz (s.a.v):

“–Birinizin namazında okuduğu üç âyet, kendisi için doğurması yakın üç iri ve semiz deve (infak etmek)ten daha hayırlıdır” buyurdular.[8]

Hiç yorulmadan, sıkıntı çekmeden ve kimseye zarar vermeden kolayca mal elde etmek, hele yavrulayan kıymetli hayvanlar gibi hızla artan bereketli mallara sahip olmak her insanın sevdiği bir şeydir. Kâmil îmân sahibi mü’minler, bu tür malları elde ettikten sonra bir de infak edip cenneti kazanmak isterler. Vefat ettikten sonra arkalarında, kıymetli yavrular doğuran bir deve misali sadaka-i câriyeler bırakmak isterler. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) bu örneği vermek sûretiyle ümmetine Kur’ân okumanın fazilet ve bereketini anlatmaktadır. Yavrulayacak develerin örnek verilmesi, aynı zamanda iyiliklerin iyiliklere yol açacağını, böylece ecrin katlanarak artacağını ifade etmektedir.

Bunun bir benzerini Ukbe bin Âmir (r.a) şöyle anlatır: Biz Suffe’de iken Rasûlullah (s.a.v) yanımıza çıkarak:

“–Hanginiz her gün sabahleyin hiç günah işlemeden ve akrabalık bağlarını koparmadan Buthân mevkiine veya Akîk vâdisine gidip oradan iki adet iri hörgüçlü dişi deve tutup getirmeyi ister?” diye sordular. Biz:

“–Ey Allah’ın Rasûlü, bunu hepimiz isteriz” dedik. Allah Rasûlü (s.a.v):

“–Birinizin mescide gidip orada Allah’ın Kitâbı’ndan iki âyeti öğrenmesi veya okuması, kendisi için böyle iki deve (infak etmesin)den daha hayırlıdır. Üç âyet onun için üç deveden, dört âyet dört deveden ve bu şekilde okunacak âyetler kendi sayılarınca deveden daha hayırlıdır” buyurdular.[9]

Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’in bu müjdelerinin hak olduğuna kuvvetle îmân etmek ve bu fırsatı en güzel şekilde değerlendirmek gerekir.

En faziletli Kur’ân tilâveti namaz kılarken kıyamda yapılanıdır. Bu sebeple imkân nisbetinde kıyamda çok Kur’ân okumaya gayret etmelidir. Rükû, secde ve teşehhüdde Kur’ân okumak ise yasaklanmıştır. Vakit olarak da gece kılınan namazlar ile gece okunan Kur’ân daha üstün görülmüştür. Zira geceleyin kalp, dünyevî meşgalelerden daha uzak ve daha derli toplu olur, riyâ tehlikesi de azalır. Gecede bundan başka daha pek çok sırlar vardır. Kur’ân’ın Kadir Gecesi inmeye başlaması, İsrâ ve Mîrâc mucizelerinin gece olması bunun en büyük tezâhürleridir.[10] Bu sebeple gece namazlarında uzun uzun Kur’ân okumaya gayret etmelidir. Nitekim Allah Teâlâ geceleri kelâm-ı ilâhîsini okuyup secdeye kapanan kullarını şöyle medhetmektedir:

“Hepsi bir değildir: Ehl-i kitap içinden Allah’ın emrini yerine getiren müstakîm bir ümmet vardır. Onlar geceleri Allah’ın âyetlerini okuyup secdelere kapanırlar.” (Âl-i İmrân 3/113)

Teheccüd Namazında Kur’ân Okumaya Teşvik

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) teheccüd namazında Kur’ân okumaya teşvik ederek şöyle buyururlar:

“Kim teheccüd namazında on âyet okursa gâfillerden yazılmaktan kurtulur. Kim yüz âyet okursa kânitlerden (itaat ehli insanlardan) yazılır. Kim de bin âyet okursa mukantarînden (kantar kantar ecir kazananlardan) yazılır.”[11]

Son iki cüzde 995 âyet vardır. Fâtiha’yı ilave ederek bunları okuyan bir kişi kolayca çok ecir alanlar sınıfına dâhil olabilir.

Rasûlullah (s.a.v), “Eğer Kur’ân bir deri içine konup da ateşe atılsa yanmaz”[12] buyurmuşlardır. Bu hadis “Kur’an’ı ezberleyip ahkâmına riâyet eden kimse cehennemde yanmaz” diye de anlaşılmıştır.[13] Nitekim Ebû Ümâme (r.a) şöyle buyurmuştur:

“Kur’ân’ı oku­yu­n, ezberleyin! Şu duvarda asılı olan mushaflar sizi aldatmasın! Şu muhakkak ki Allah Teâlâ Kur’ân’ı ezberleyen bir kal­be azâb et­mez.”[14]

Kur’ân tilâveti, insanı âhirette doğrudan yükseltecek ve ulvî makamlara çıkaracak en faziletli amel-i sâlihtir. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) bunu şöyle haber vermişlerdir:

“Kur’ân’ı okuyup onunla hemhâl olan kimseye (âhirette) şöyle denilir:

«–Oku ve yüksel, dünyada nasıl tertîl üzere ağır ağır okuyor idiysen öylece oku, senin makâmın, okuduğun en son âyetin seviyesinde olacaktır».”[15]

Hz. Âişe vâlidemiz bu hadisin şerhi mâhiyetinde şöyle demiştir:

“Cennetin dereceleri, Kur’ân âyetleri sayısıncadır. Cennete girenler arasında, Kur’ân okuyandan daha faziletli kimse yoktur.”[16]

Tabiî bu nimete nâil olacak kişiler “Sâhibu’l-Kur’ân” olan mü’minlerdir. Yani gerek tilâvet ederek, gerekse amel ederek dâimâ Kur’ân ile beraber olanlardır. Yoksa sadece okuyup onunla amel etmeyenler değildir.[17]

Kur’ân okumanın sadece okuyana değil, yakınlarına da faydası vardır. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) bunu şöyle haber verirler:

 “Kim Kur’ân-ı Kerim’i okur ve muhtevâsıyla amel ederse, kıyâmet günü anne babasına bir tâc giydirilir. Bu tâcın ışığı, güneş aranızda olsa, onun dünyadaki bir eve konulduğunda vereceği ışıktan daha güzeldir. Öyleyse, Kur’ân-ı Kerim ile amel eden kişinin durumu nasıl olur, düşünebiliyor musunuz?”[18]

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) Kur’ân ehline ve âilesine şu güzel müjdeleri vermişlerdir:

“Kıyamet günü kabir yarılıp Kur’ân’ı okuyan kişi dışarı çıktığında, Kur’ân onu rengi solmuş bir adam gibi karşılar. «Beni tanıyor musun?» diye sorar. Mü’min «Tanıyamadım» der. O şahıs, «Ben öğle sıcağında seni susuz, gece uykusuz bırakan arkadaşın Kur’ân’ım. Her tüccar ticaretinin peşindedir. Sen ise bugün her ticaretin peşinde olacaksın! (Kazancın hepsinden çok olacak.)» (Bir rivayete göre «Bugün ise ben senin için her ticaretin peşinde olacağım» der. Hemen sağ eline saltanat, sol eline ebediyet verilir, başına vakar tâcı konur, anne-babasına hulleler giydirilir ki dünya ehli onlara kıymet biçemez (veya) bunlar dünya ve içindekilerden daha kıymetlidir. Onlar, «Bu değerli elbiseler bize niçin giydirildi?» diye sorarlar. «Çocuğunuzun Kur’ân’ı eline alması sebebiyle» denir. Sonra Kur’ân okuyan kişiye, «Oku ve cennetin dereceleri ve odaları arasında yüksel!» denir. O, ister hızlı, ister tertîl üzere olsun okumaya devam ettiği müddetçe yükselmeye devam eder.”[19]

Kur’ân’ı ferdî okumak kadar cemaat hâlinde okuyup anlamaya çalışmak da çok faziletlidir. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

“…Bir grup insan, Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın Kitâbı’nı okur ve onu aralarında müzakere ederlerse, üzerlerine sekînet iner, onları rahmet kaplar ve melekler çevrelerini kuşatır. Allah Teâlâ da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında zikreder.”[20]

Ebû Hüreyre ve Ebû Saîd el-Hudrî (r.a) Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in şöyle buyurduğuna şâhitlik ederler:

“Bir topluluk Allah Teâla Hazretleri’ni zikretmek üzere oturduklarında, mutlakâ onları melekler kuşatır, ilâhî rahmet kaplar, üzerlerine sekînet iner ve Allah Teâlâ onları, katında bulunan üstün kulları (nebîler ve büyük melekler) arasında zikreder.”[21]

Kur’ân tilâveti en büyük zikirlerin başında gelir. Dünyada Allah’ı zikretmek ve O’nun kelâmını tilâvet etmenin en büyük mükâfâtı, O’nun katında, Mele-i A’lâ’da zikredilmek, orada methedilip övülmektir. Kur’ân okumanın hiçbir faydası olmasaydı mü’mine şeref olarak sadece bu bile kâfi gelirdi.

Kur’ân-ı Kerîm’in her âyeti, her kelimesi, her harfi faziletli ve bereketlidir. Lâkin ihlâs ile okumak şarttır. Kur’ân’ın fazileti, bereketi ve şifâsı, okuyan kişinin ihlâsı nisbetinde tecellî eder. Nitekim şöyle bir kıssa nakledilir: Birgün fakir bir bedevî Hz. Ali’den sadaka istemiş. Ali (r.a), o an verecek bir şey bulamadığı için yerden bir avuç kum almış, bir şeyler okuyarak üzerine üflemiş. Kumlar altına dönüşüvermiş. Hayretler içinde kalan bedevî, Hz. Ali’ye ne okuduğunu kendisine de söylemesi için yalvarmış. Hz. Ali (r.a) Fâtiha Sûresi’ni okuduğunu söylemiş. Bedevî hemen yerden bir avuç kum almış, Fâtiha Sûresi’ni okuyarak üzerine üflemiş. Fakat kumda bir değişiklik olmamış. Bedevî bunun sebebini sorunca Hz. Ali (r.a) “Bu, bir kalb farkıdır” demiş.

Dipnotlar:

[1] İbn Ebî Hâtim, Tefsîr, 1: 218; Ali el-Müttakî, Kenz, 2: 357/4230.

[2] Başka bir ihtimal taşımayıp mânası açık olan ifade.

[3] Birden fazla mânâya ihtimali olduğu için mâhiyetinin anlaşılmasında zorluk bulunan ifade.

[4] Taberî, Câmiu’l-beyân, 2: 566-569; İbn Kesîr, Tefsîr, 1: 403.

[5] İbn Kesîr, Tefsîr, 6: 545.

[6] İbn Kesîr, Tefsîr, 6: 545.

[7] Kurtubî, el-Câmi’, 14: 345.

[8] Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 250.

[9] Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 251.

[10] Bkz. Nevevî, et-Tibyân fî âdâbi hameleti’l-Kur’ân, s. 88.

[11] Ebû Dâvûd, Şehru Ramadân, 9/1398.

[12] Ahmed, 4: 151, 155.

[13] Bkz. Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, 5: 324/9413.

[14] Dâ­ri­mî, Fe­dâ­ilü’l-Kur’ân, 1.

[15] Ebû Dâvûd, Vitr, 20/1464; Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 18/2914.

[16] İbn Ebî Şeybe, Musannef, 6: 120/29952.

[17] Ebü’t-Tayyib Muhammed Şemsü’l-Hak b. Emîr Alî el-Azîmâbâdî (1857-1911), Avnü’l-Ma‘bûd fî şerhi Süneni Ebî Dâvûd, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1415, 4: 237.

[18] Ebû Dâvûd, Vitr, 14/1453.

[19] Ahmed, 5: 348; Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân, 15; Abdürrazzak, Musannef, 3: 373; İbn Ebî Şeybe, Musannef, 6: 129; Beyhakî, Şuab, 3: 374/1835.

[20] Müslim, Zikr, 38; Ebû Dâvûd, Vitr, 14/1455; Tirmizî, Kırâât, 10/2945; İbn Mâce, Mukaddime, 17.

[21] Müslim, Zikir, 39.

Kaynak: Doç. Dr. Murat Kaya, Kitabımız Kur’ân Muhtevâsı ve Fazîletleri, Erkam Yayınlıar