Kur’ân-ı Kerîm’den Hakkıyla İstifâde Edebilmenin Sırrı

KUR’ÂNIMIZ

Kur’ân-ı Kerîm’den hakkıyla istifâde edebilmenin sırrı nedir? Kur’ân-ı Kerîm nasıl bir şuur ve idrak ile okunmalıdır?

Kur’ân-ı Kerîm’den hakkıyla istifâde edebilmek, onu kalben ve huşû ile okuyabildiğimiz nisbette gerçekleşir. Kelâmullah’ı okuyan insan Allah Teâlâ’nın huzurunda olduğunu ve O’nunla konuştuğunu bilmeli, buna uygun bir hâl ve tavır içine girmelidir. Kalbinde yer eden huşû, uzuvlarına, çehresine ve sesine yansımalıdır. Nitekim Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e:

“–Kur’ân tilâveti için hangi ses ve kıraat daha güzeldir?” diye sorulmuştu. Efendimiz (s.a.v) şu cevâbı verdiler:

“–Kur’ân okuyuşunu duyduğunda, Allah’tan korktuğunu hissettiğin kimsenin sesi ve kıraati.”[1]

Sahâbe-i kirâm Kur’ân’ın kıymetini, nasıl okunması gerektiğini, hükümlerine nasıl uyulacağını ve ona nasıl hürmet edileceğini bizzat Efendimiz’den görerek öğrenmişlerdi. Bu sebeple de Kur’ân’dan apayrı bir istifâde hâlindeydiler. Kur’ân-ı Kerîm’i derin bir huşû ile okurlardı. Onların Kur’ân-ı Kerîm’e duydukları eşsiz muhabbet ve huşû tablolarından biri şöyledir:

Allah Rasûlü (s.a.v) bir seferden Medîne’ye dönerken bir yerde konaklamışlardı. Ashâbına dönerek:

“–Bu gece bizi kim bekleyecek?” diye sordular. Muhâcirlerden Ammâr bin Yâsir ve Ensâr’dan Abbâd bin Bişr (r.a) hemen:

“–Biz bekleriz yâ Rasûlâllah!” dediler. Abbâd (r.a), Hz. Ammâr’a:

“–Sen gecenin hangi kısmında; başında mı yoksa sonunda mı nöbet tutmak istersin?” diye sordu. Ammâr (r.a):

“–Son kısmında beklemek isterim!” dedi ve yanı üzerine uzanıp uyuyuverdi. Abbâd da namaz kılmaya başladı. Kehf Sûresi’ni okuyordu. O sırada bir müşrik geldi. Ayakta duran bir karaltı görünce gözcü olduğunu anladı ve hemen bir ok attı. Ok, Abbâd’a isâbet etti. Abbâd (r.a) oku çıkardı ve namazına devam etti. Adam ikinci ve üçüncü kez ok atıp isâbet ettirdi. Her defasında da Abbâd (r.a) ayakta sâbit durarak okları çekip çıkarıyor ve namazına devam ediyordu. Derken rükû ve secdeye varıp selâm verdikten sonra arkadaşını uyandırdı:

“–Kalk! Ben yaralandım!” dedi. Ammâr (r.a) sıçrayıp kalktı. Müşrik, onları görünce kendisini fark ettiklerini anlayarak kaçtı. Hz. Ammâr, Abbâd’ın kanlar içinde olduğunu görünce:

“–Sübhânallah! İlk ok atıldığında beni neden uyandırmadın?!” dedi. Abbâd (r.a) şu muhteşem cevâbı verdi:

“–Bir sûre okuyordum, onu bitirmeden namazımı bozmak istemedim. Ama oklar peş peşe gelince, okumayı kesip rükûya vardım. Allah’a yemin ederim ki, Allah Rasûlü’nün korunmasını emrettiği bu mevkii kaybetme endişem olmasaydı, sûreyi yarıda bırakıp namazı kesmektense ölmeyi tercih ederdim.”[2]

Dipnotlar:

[1] Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân, 34.

[2] Bkz. Ebû Dâvûd, Tahâret, 78/198; Ahmed, 3: 344; Beyhâkî, Delâil, 3: 459; İbn Hişâm, 3: 219; Vâkıdî, 1: 397.

Kaynak: Doç. Dr. Murat Kaya, Kitabımız Kur’ân Muhtevâsı ve Fazîletleri, Erkam Yayınları