Komşusunun Zarif Davranışı İle Müslüman Oldu

HAYATIMIZ

Müslüman, sadece beş vakit namazını kılan, oruç tutan, hacca giden, nafile ibadetler yapan kimse değildir. Müslüman, en yakınından, ailesinden, komşusundan ve dünyanın gidişatından sorumludur.

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Artık, Allah’ın size verdiği rızıktan helâl ve temiz olarak yeyin, eğer (gerçekten) Allah’a ibadet ediyorsanız, onun nimetine şükredin.” (Nahl, 114)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Allah Teâlâ, kulunu helâl peşinde koşmaktan yorulmuş vaziyette görmeyi sever.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 65)

Helâl peşinde olan insanın hâlini; Cenâb-ı Hak sevdiği gibi, kullar da takdir ederler. Pek çok insan; nefsânî duygularına kapılmış olduklarından, menfaatlerini temin için, hırs ve ihtiras içinde birbirini ezmeye çalışırken, kul hakkına hassas, haramlardan, şüpheli şeylerden kaçınan, az da olsa helâl ile iktifâ eden, muâmelâtında dürüst, temiz, namuslu olan bir insana herkes hayran olur. Böyle bir insan, sadece davranışlarıyla mükemmel bir şahsiyet tevzî eder. Lisânıyla hiçbir şey söylemese de, İslâm’ın güzelliğini en güçlü hatip ve vâizden çok daha belîğ bir şekilde tebliğ etmiş olur.

BİR BAKRAÇ SÜT

Bunun güzel bir misâlini merhum pederim Musa Efendi (k.s.) şöyle anlatırdı:

“Mühtedî, yani sonradan müslüman olmuş bir komşumuz vardı. Bir gün kendisine hidâyete nâil oluş vesilesini sorduğumda şunları söyledi:

«–Acıbadem’de tarla komşum Rebî Molla’nın ticaretteki güzel ahlâkı sayesinde müslüman oldum. Rebî Molla, süt satarak geçimini temin eden bir zât idi. Bir akşam vakti elinde bir bakraç ile bize geldi ve;

“–Buyurun, bu süt sizin!” dedi.

Şaşırdım: “–Nasıl olur? Ben sizden süt istemedim ki!” dedim.

O hassas ve zarif insan;

“–Ben farkında olmadan hayvanlarımdan birinin sizin bahçeye girip otladığını gördüm. Onun için bu süt sizindir. Ayrıca o hayvanın tahavvülât devresi (yediği otların vücudundan tamamen izâlesi) bitinceye kadar sütünü size getireceğim…” dedi.

Ben; “–Lâfı mı olur komşu? Yediği ot değil mi? Helâl olsun!..” dediysem de Molla Rebî;

“–Yok yok, öyle olmaz! Onun sütü sizin hakkınız!..” deyip hayvanın tahavvülât devresi bitene kadar sütünü bize getirdi.

İşte o mübârek insanın bu davranışı beni ziyâdesiyle etkiledi.

Neticede gözümdeki gaflet perdelerini kaldırdı ve hidâyet güneşi içime doğdu.

Kendi kendime; “–Böyle yüce ahlâklı bir insanın dîni, muhakkak ki en yüce bir dindir. Böylesine zarif, hakşinas, mükemmel ve tertemiz insanlar yetiştiren dînin doğruluğundan şüphe edilemez!” dedim ve kelime-i şahâdet getirip müslüman oldum.»”

İşte, hırs ve ihtirastan arınmış, kanaat ve tevekkül içinde yaşayan, şüpheli şeylerden kaçınan, yalnız helâle talip bir gönlün müstesnâ bereketi…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi Ocak 2011