Kız Çocuklarının Eğitimi Neden Çok Önemlidir?

ÇOCUĞUMUZ

Geleceğin fazîlet toplumunu inşâ etmek istiyorsak, bugünden evlâtlarımızın, bilhassa da kız yavrularımızın mânevî bir terbiye ile yetiştirilmesine ehemmiyet vermemiz gerekmektedir. Zira denilmiştir ki; “Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek, on yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik; ama yüz yıl sonrasını düşünüyorsan insan yetiştir.”

İnsan da, “Ağaç yaşken eğilir.” hakikati gereği, küçük yaşlarda aldığı terbiye ile yetişir. Çünkü bu yaşlarda alınan terbiye, âdeta taşa yazılan yazı gibi kalıcı ve ömürlük olur. Bu hususta gösterilecek en küçük ihmallerin dahî, ileride büyük pişmanlıklara dönüşebileceği, aslâ unutulmamalıdır.

Çocuklara ve gençlere gösterilecek şefkat ve merhamet, hayatı sadece bu dünyadan ibaretmiş gibi görerek onların karınlarını doyurup güzel elbiseler giydirmek, nefislerini eğlendirmek, ten rahatlarını temin etmek değildir. Bilâkis asıl şefkat ve merhamet, onların ebedî istikbâllerini bir azap faslı olmaktan kurtarıp sonsuz bir saâdet baharı kılacak mânevî değerleri,  geç kalmadan şahsiyetlerine kazandırmak ve öncelikle onların ruhlarını doyurmaktır. Bunun için ciddiyetle emek sarf etmek ve fedakârlık göstermektir.

BUGÜN KÜÇÜK OLAN ŞEYLER, YARIN BÜYÜK OLUR

Lokman -aleyhisselâm- buyurur:

“Ey oğlum! Küçükken edepli olursan, büyüdüğünde faydasını görürsün!”

“Küçük işleri umursamazlık etme! Çünkü küçük, yarın büyüğe dönüşür.”

Hâssaten kız çocuklarımızı çok edepli yetiştirmemiz lâzımdır. Lâkin günümüzde görüyoruz ki birçok anne, “Kızım daha çok küçük, hele bir hevesini alsın, sonra bırakır!” demek sûretiyle vücut hatlarını belli eden “tayt”lar giydirerek onları büyütüyorlar.

Fakat küçükken alışkanlık hâline getirilen şeyler tiryakilik noktasına geldikten sonra kolay kolay bırakılamıyor. Bu küçük kızlar büyüdüklerinde kendilerine verilen telkinlere de kulak asmıyorlar. Böylece gönüllerinde tesettür hassâsiyeti kayboluyor. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in beyanıyla “giyinik çıplaklar” hâline geliyorlar. (Bkz. Müslim, Cennet, 52)

Dolayısıyla bize İslâm fıtratı üzere teslim edilen yavrularımızı küçük yaşlardan itibaren tesettür terbiyesiyle büyütmemiz zaruridir.

KIZ ÇOCUKLARININ EĞİTİMİNDE ANNENİN ROLÜ

Bir anne yüreği ve kucağı, çocuk terbiyesinin yapıldığı muhteşem bir dershanedir. Zira küçük yaştaki çocuğa söylenen her kelime, onun şahsiyet binasına konulan bir tuğla mesâbesindedir. Şefkatin menbaı olan annelerden güzel bir terbiye alan yavrular, hayatları boyunca daha az hata yaparlar. Başarısızlık ve felâketlere rağmen, sabır, metânet ve mukâvemetlerini sonuna kadar muhafaza edebilen kimseler de daha çok sâliha bir anne tarafından yetiştirilen kimselerdir.

Nitekim tarihe baktığımız zaman bütün evliyâullah ve Fâtihlerin, kitlelere ve cihâna yön veren başarılı idârecilerin arkasında sâliha bir annenin bulunduğunu görmekteyiz. Bu sebeple firâset sahibi sâliha anneler var oldukça, dünya daha huzurlu ve daha mes’ud hâle gelir.

İsveç’in İstanbul sefirliğini yapan ve bu esnâdaki tedkikleri ile Osmanlı müesseseleri hakkında yedi ciltlik bir eser yazan Mouradgea d’Ohsson’un İslâm toplumu hakkındaki şu tespitleri ne kadar dikkat çekicidir:

“Milletin her tabakasında ana-baba ve akrabâlar, çocuklarına örnek olup küçük yaşlarından itibâren onları hayır işlerine alıştırırlar. Hayır ve hasenât denilen ve insanın şahsiyetini yücelten bu fazîletler sâyesinde, kişide bencillik, cimrilik ve tamahkârlık gibi menfî duygular körelir. Buna karşılık insanlara yardım hissi onların gönüllerinde yerleşir. Bu sâyede artık bu nevî hayır işleri müslümanlara hiç ağır gelmemekte ve onları bu sahada diğer milletlerden çok üstün bir seviyeye yükseltmektedir.”

HALLERİN SİRÂYET ÖZELLİĞİ

Hâllerde sirâyet özelliği vardır. Üstelik hâllerdeki sirâyet, sirâyet eden hâlin “müsbet” veya “menfî” olmasına da bağlı değildir. Her hâlükârda intikal gerçekleşir. Ra­sû­lul­lah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, bir hadîs-i şerîflerinde şöyle bu­yurmuşlardır:

“İyi ar­ka­daş­la kö­tü ar­ka­da­şın mi­sâ­li; misk ta­şı­yan­la kö­rük çe­ken in­san­lar gi­bi­dir. Misk sahi­bi ya sa­na ko­ku­sun­dan ik­ram eder ve­ya sen on­dan sa­tın alır­sın.

Kö­rük çe­ke­ne ge­lin­ce; o, ya se­nin el­bi­se­ni ya­kar, ya­hut da onun pis ko­ku­su sa­na si­râ­yet eder.” (Bu­hâ­rî, Bu­yû, 38)

Halk ağzında darb-ı mesel hâline gelen “Kör ile yatan şaşı kalkar.” ifâdesi de, bu hakîkati beyan etmektedir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Şebnem Dergisi, Yıl: 2016 Ay: Nisan Sayı: 134