Kırân Haccı

Hac

Peygamberimizin ve sahabenin yaptığı hac hangisidir? Kıran haccı nedir, nasıl yapılır? Kıran haccının yapılışı.

Kıran haccı, aynı yılın hac ayları içinde umre ve haccı tek ihramla birleştirerek yapılan hactır. Burada umre ve hac tek ihramla yapıldığı için “birleştirmeli hac” anlamında bu ad verilmiştir. Kişi, “umreye ve hacca” diye niyet ederek, umre ile haccı birlikte yapmak üzere ihrâma girer; umreyi tamamlar, ihrâmdan çıkmaz; ihrâmın gereklerine riâyet ederek hac fiillerine başlar, kudüm tavafını yapar, Arafat’ta durur, bayramın birinci günü Akabe cemresini attıktan sonra kurbanını kesip tıraş olur, ihrâmdan çıkar.

Temettu’ veya kırân haccı yapanların şükür kurbanı kesmesi vâciptir. İfrâd haccı yapanın böyle bir yükümlülüğü yoktur, dilerse nâfile kurban kesebilir. Kırân haccında da şükür kurbanı kesemeyen kimse, bayramdan önce üç gün, evine döndükten sonra yedi gün olmak üzere, on gün oruç tutar. Yukarıdaki âyet, temettu’ ve kıran haclarından her ikisi için de delildir.

PEYGAMBERİMİZİN VE SAHABENİN YAPTIĞI HAC

Hz. Âişe (r. anhâ), Vedâ haccında Hz. Peygamber’in ve sahâbenin yaptığı haccın çeşidiyle ilgili olarak şöyle demiştir: “Biz, Veda haccı yılında Resûlullah ile birlikte çıktık. Kimimiz umre, kimimiz hacla birlikte umre, kimimiz de yalnız hac için niyet ederek telbiye getirdik. Allah’ın Resûlü de yalnız hac için telbiye getirmişti. Yalnız hac için niyet edip telbiye getirenler veya hacla umreyi birleştirenler, kurban bayramı gününe kadar ihramdan çıkmadılar.” [1] Burada, ihramdan çıkmaksızın, tek ihramla yapılan hac ve umre “kıran haccı” adını alır.

Abdullah İbn Ömer (r.a) de, Nebî (s.a.s)’in Veda haccında hacla umreyi birleştirerek temettu’ haccı yaptığını nakletmiş, umreyi yaptıktan sonra ihramdan çıkmaksızın haccı eda ettiğini, kurban bayramı gününde hedy kurbanını kestikten sonra farz tavafı ifa ederek ihramdan çıktığını nakletmiştir.[2] Burada tanımlanan hac şekli, her ne kadar “temettu” kelimesi ile ifade edilse de “kıran haccı” dır. Çünkü hac ve umre tek ihramla ifa edilmiştir.

Diğer yandan Şâfi ve Ahmed İbn Hanbel kimi rivâyetlere dayanarak, kıran haccında umre ve haccın tek tavafla yapılması gerektiğini söylemişlerdir.[3]

Mekkelilerin ve mîkât sınırları içinde oturanların temettu’ veya kırân haccı yapmaları caiz değildir. Onlar yalnız ifrâd haccı yapacaklarından şükür kurbanı kesmeleri gerekmez.[4]

Hac aylarından önce Mekke’ye gidip hac günlerine kadar orada kalan Âfâkîler de bu konuda aynı hükme tâbidir. Bunlardan haccedecek olanların, o yıl hac ayları girdikten sonra umre yapmamaları gerekir. Aksi halde isâet (kötü bir iş) yapmış olurlar.

Hanefîlere göre hac aylarında yapılan umreden sonra, ülkesine dönen, Şâfiler’e göre ise mîkât sınırları dışına çıkan kimse, dönüşünde yeniden umre yapmazsa, o yıl yapacağı hac temettu’ değil, ifrad olur. Kıran haccında ise umreden sonra ihramdan çıkılmadığı için umre ile hac arasında ister mîkât dışına çıkılsın, ister memlekete veya başka yere gidilsin, kıran haccı ifrada dönüşmez.

Bunların fazilet bakımından sıralanışı Hanefîlere göre kıran, temettu’, ifrad; Şâfiler’e göre aynı yıl arkasından umre yapmak şartıyla ifrad, temettu’, kıran; Mâlikîler’e göre ifrad, kıran, temettu’; Hanbelîler’e göre ise temettu’, ifrad, kıran şeklindedir. Bu görüş ayrılığının sebebi Hz. Peygamber’in yaptığı haccın eda biçimi konusunda farklı rivâyetlerin bulunmasıdır.

Hz. Ömer, hacla birlikte umre yapılınca insanların daha sonra Beytullah’ı ziyarete gelmeyerek hicazın insansız ve garip kalacağını düşünmüş ve yıl boyunca umre ziyaretlerinin devamını arzu etmiştir.[5] Bu yüzden hacıların temettu’ haccına niyet etmesini yasaklamıştır. Hz. Osman’ın da bu konuda Ömer (r.a) gibi düşündüğü ve kendi döneminde Hz. Ali karşı çıkmasına rağmen hacıları ifrad veya kıran haccına teşvik ettiği nakledilmiştir.[6] Ancak şunu da belirtelim ki, ne Hz. Ömer, ne de Hz. Osman temettu’ haccının meşrû olmadığını söylememiş, belki insanları daha faziletli olan amele yöneltmek istemişlerdir.

Dipnotlar:

[1] Buhârî, Hac, 34. [2] Buhârî, Hac, 104; bk. Müslim, Hac, 176. [3] Tirmizî, Hac, 102, H. No: 947. [4] Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanâyi’, II, 167; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, II, 199 vd.; Meydânî, Lübâb, I, 192 vd.; Zeylaî, Nasbu’r-Râye, III, 99, 113; Zühaylî, age, III, 133 vd. [5] Mâlik, Muvatta’, Hac, 21. [6] Mustafa Şelebî, Ta’lîlü’l-Ahkâm, Mısır 1947, s. 48.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları