Kibirden Nasıl Kurtuluruz?

İHSAN

Bir atasözünde; “Tevâzû, şeref avlayan bir avcıya benzer.” denilir. Hakîkaten mânevî izzet, şeref ve mertebeleri kazandırmakta, tevâzû kadar müessir bir başka vâsıta yoktur.

Kibir ve benlik dâvâsı gütmek ise Cenâb-ı Hakk’ı son derece gazaplandıran kötü bir huydur.

Hazret-i Ebû Bekir t bu hususta şöyle buyurur:

“Kul dünya nîmetlerinden bir şey sebebiyle kibirlendiğinde Allah Teâlâ, o nîmet kulundan gidinceye kadar ona buğzeder.”

NEFSİN EN ZOR TERK EDEBİLDİĞİ HUY

Mânevî terbiyeye de, öncelikle nefs tezkiyesiyle başlanır. Nefsin en zor terk edebildiği kötü huy; kibir ve benliktir. İlk mutasavvıflardan Ebû Hâşim es-Sûfî:

“Kalpte yer etmiş bir kibri kazımak, dağları iğne ile kazmaktan daha zordur.” buyurmuştur.

Fakat bu başarılmadıkça da mânen tekâmül edebilmek ve dînin hedeflediği kâmil insan olabilmek mümkün değildir. Hazret-i Mevlânâ’nın buyurduğu gibi:

“Bir kişi, kendinden geçerek yokluğa ulaşır, yokluk o kişiye mânevî bir ziynet olursa, o kişinin Hazret-i Muhammed (s.a.v.) gibi gölgesi kalmaz. Yani o kişi hayâlî ve gölge varlığından kurtulur.”

Aslı yokluk olan, yani yokluktan gelen insanoğlunun varlık ve benlik iddiâsına kalkışması, ne büyük bir bedbahtlıktır. Bütün dünyevî dayanaklar ve nefsânî hazlar da kulun bu gaflete düşmesine zemin hazırlayan imtihan tuzaklarıdır. Bu tuzağa düşen mağrur kimseler, oltadaki yemin bir anlık lezzeti için kendini helâke sürükleyen balıklar gibidirler. Mevlânâ Hazretleri bunu ne güzel îzah eder:

“Varlık ve benlik, insanı adamakıllı sarhoş eder; aklını başından, utan­ma duygusunu gönlünden alır.

Şeytan, bu sarhoşluğa kapıldı da; «Âdem niçin benden üstün olsun; bana reis olsun?» dedi de lânete uğradı.”

Bu bakımdan kibir âfetini nefisten silip atmak, hayâtî bir vecîbedir.

Hasan-ı Basrî Hazretleri:

“Tevâzû, karşılaştığın her müslümanın senden üstün olduğunu kabul etmendir.” buyurur.

TEVÂZU VE HİÇLİK

Ârifler sultânı Nakşibend Hazretleri, intisâbının ilk yıllarında insanların gelip geçtiği yolları temizlemiş, hastalara, âcizlere, hattâ yaralı hayvanlara hizmet etmiştir. Bu şekilde büyük bir tevâzû ve hiçliğe bürünmüş, pek çok mânevî mertebelere de bu hizmetleri bereketiyle nâil olduğunu ifâde etmiştir.

Onun nâil olduğu tecellîlerin âdeta sırrını ifâde eden şu mısrâları pek mânidardır:

Âlem buğday ben saman,

Âlem yahşî ben yaman!.. (herkes tam, ben kusurlu)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Âhlakından 1, Erkam Yayınları