Keramet Ne Demektir?

İHSAN

Keramet nedir, kaç çeşittir? Hak dostlarının kerametleri.

Ke­râ­met; Ce­nâb-ı Hakk’ın bir ik­râ­mı ola­rak, kâ­mil bir îman, mâ­ri­fet ve tak­vâ ne­ti­ce­sin­de ve­lî kul­lar­da zu­hûr eden ve ta­bi­at kâ­nun­la­rıy­la îzah edi­le­me­yen, hâ­ri­ku­lâ­de hâdi­se­ler­dir.

KERAMET ÇEŞİTLERİ

Evliyâdan zuhûr eden kerâmetler, yâni fizik ötesi hâdiseler iki kısımdır:

1. Allâh -celle celâlühû-’nun zât, sıfat ve fiillerine âit bilgilerdir. Buna “keşf” de denir. Bunları, akıl ve düşünmek ile elde etmek mümkün değildir. Ancak Allâh Teâlâ, bunu seçtiği kullarına ihsân eder.

2. Madde âleminde meydana gelen hârikulâde hadiselerdir. Allâh Teâlâ, bunları da seçtiği kullarına lutfeder.

Halk, ikincisine îtibâr eder. Makbûl olan ise birincisidir.

HAK DOSTLARININ KERAMETLERİ

İmâm Şâfi şöyle der:

“İmâm Mûsâ Kâzım’ın kabrinde duâmın kabûl olması, bana bir tiryak hâline geldi. Bunu çok tecrübe ettim.”

İmâm Gazâlî Hazretleri:

“Diri iken feyz alınan kimseden, tevessül ile ölümünden sonra da feyz alınır!” buyurmaktadır.

Cenâb-ı Hakk’ın ölümlerinden sonra da büyük tasarruf verdiği velîlerden Ma’rûf-i Kerhî ve Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri meşhûrdur.

Kerâmet, zaman zaman ashâb-ı kirâm arasında da vukû bulmuştur:

Hicretin yirmi üçüncü senesinde İranlılar’la yapılan savaşta Hazret-i Ömer Medîne-i Münevvere’de minberden:

“–Ey Sâriye! Dağa, dağa!” diye Hazret-i Sâriye’yi ve berâberindeki İslâm ordusunu uyarmış, onlar da bu sesi işitmişlerdir. (İbn-i Ha­cer, el-İsâ­be, II, 3)

Hazret-i Enes de şöyle buyurur:

“Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ashâbından iki kişi (Üseyd bin Hudayr ve Abbâd bin Beşir) karanlık bir gecede Peygamber -aleyhisselâm-’ın yanından çıktılar. Önlerinde meş’ale gibi iki ışık peydâ oldu. Birbirlerinden ayrılınca da evlerine varıncaya kadar herbirinin yolunu bir ışık aydınlattı. (Buhârî, Salât 79; Menâkıbü’l-Ensâr 13)

İmâm Ali Rızâ bir duvarın yanında oturuyordu. Bir kuş gelip ötmeye başladı. İmâm Ali Rızâ -rahmetullâhi aleyh- yanındakilere:

“–Bu kuş, bir yılanın kendi yuvasına doğru yaklaşmakta olduğunu söylemekte ve «Yavrularımı kurtarın!» diye feryâd etmektedir!” dedi.

Yanındakiler gittiler ve gördüler ki, hakîkaten kuşun yuvasına bir yılan musallat olmuş. Bunun üzerine kuşun yavrularını kurtarmak için derhal yılanı öldürdüler.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 3, Erkam Yayınları